Özel Röportaj: Ashley Park, Bruno Gouery ve Samuel Arnold ile Kamera Arkası
“Emily in Paris” dördüncü sezonunda Roma’nın altını üstüne getirirken oyuncularun da her sette günü yeni hatıralar kazandığı kesin. L’Officiel Türkiye Yayın Direktörü İnan Kırdemir, kamera arkasında yaşananlara Ashley Park, Bruno Gouery ve Samuel Arnold ile ışık tutuyor.
Dördüncü sezonda sette sizin için en unutulmaz an neydi?
Bruno: Roma’da olmak ve çekim yapmak inanılmazdı! Oradaki mekanları, insanları ve yemekleri keşfetmek, benim için sezonun en iyi kısmıydı.
Samuel: Sanırım aynı şeyi söyleyeceğim. Roma’ya ilk kez gittim ve benim için gerçekten unutulmaz bir deneyimdi.
Ashley: Benim için de Roma çok özeldi. Polo Field, Roland Garros, Crazy Horse, Paris’in her köşesi harika olsa da hepimizin Roma’da bir arada olması ayrı bir keyifti.
Peki Ashley, Mindy’nin ailesinden ve onların beklentilerinden kopup hayallerini gerçekleştirme kararıyla kadın izleyicilere nasıl ilham vermesini bekliyorsun?
Ashley: Bence Mindy, Emily ile arkadaşlığını bulduğunda etrafını ona inanan insanlarla doldurmayı başardı. Ailesi ona pek inanmıyordu ve ilk kez onlardan kopmuştu. Onları geride bırakmasının çok iyi bir şey olmadığını görsek de Mindy’nin gücü ve yeni bir yerde kendi hayatını kurma kararı çok cesurcaydı. Ama özellikle babasından haber aldığı anlarda geçmişten kaçmak onun için hala hassas bir konu. Umarım izleyiciler de kaçmanın her zaman iyi bir şey olmadığını ve geçmişleriyle yüzleşmenin önemini anlarlar. Bence ancak bu şekilde gerçekten önüne bakabilmek mümkün.
Bu konu, Türk kadınlarının yaşadıklarıyla çok ilişkilendirilebilir bir durum. Mindy'nin özgürlüğü için aldığı kararı gerçekten takdir ediyorum. Peki Bruno, dizide Luke’un mizah anlayışı çok belirgin. Bunun ne kadarı senaryoda yazılı, ne kadarı doğaçlama?
Bruno: Açıkçası pek doğaçlama yapmıyorum. Belki birkaç kelime ama genel olarak yazılı repliklerden ilerliyorum. Zaten yazarlar bana harika diyaloglar veriyorlar; mizahı yansıtabileceğim birçok fırsat yaratıyorlar.
Ashley: Ama bence senin oyunculuk tarzın doğaçlama gibi duruyor. Mesela “Croissant” sahnesinde yaptığın fiziksel vurgular ve yüz mimiklerin…
Bruno: Bu bir sahneyi sadece tek bir şekilde oynamak zorunda hissetmememle ilgili. Doğal bir şeyler katmak lazım; belki bir jest, mimik ya da ruh hali. O yüzden sahneyi hep biraz değiştiriyorum ve kendi hayal gücümü kullanıyorum. Ama replikler zaten müthiş yazılmış oluyor.
Julian’ın dizideki tarzı bazen Emily’den bile cesur. Gerçek hayatta ne kadar cesursun, Samuel?
Samuel: Cesur olup olmadığımı bilmiyorum ama kendimi özgür hissediyorum. Ne istersem onu giyebileceğime inanıyorum ve herkesin de aynı şeyi hissetmesini isterim. Bence eğer kendini rahat ve özgüvenli hissediyorsan, modaya uygunsundur. Günün sonunda da insanlar bunu fark eder ve cool görünürsün.
Ashley, Mindy ve Emily arasında çok güçlü bir dostluk var. Bu bağı ekran dışında da nasıl korudunuz? Lily Collins ile bu kimyayı nasıl geliştirdiniz?
Ashley: Bence Lily ile oldukça derin bir iletişim ve arkadaşlığımız var. Sette tanıştığımız ilk günden itibaren bir bağ kurduk ve tıpkı Mindy ile Emily’nin dizide birbirlerine destek oldukları gibi, biz de gerçek hayatımızda benzer şeyler yaşadık. Birisi, prova okumasında ilk tanıştığımızda iki mıknatısın birbirine çekildiğini söylemişti, aynı öyle. Lily benim için harika bir abla gibi oldu. Ve hayatlarımızda Emily ve Mindy rolleri sürekli değişiyor gibi hissediyoruz.
Sanıyorum ki bu durum tüm oyuncu ekibi için de geçerli.
Ashley: Evet, kesinlikle! Tabii hepimizin farklı arkadaşlıkları var ve Lily ile benim aramdaki bağ, başından beri ruh ikizi olmaya benziyor.