Özel Röportaj: Camille Razat ve Lucas Bravo ile “Emily in Paris” Gerçekliği
"Emily in Paris" bu denli gerçekçi ve klişelerle bezeli hikayesine aşk üçgenini de katmasa olmazdı. L’Officiel Türkiye Yayın Direktörü İnan Kırdemir, bu üçgenin iki ucundaki Camille ve Gabriel karakterlerine hayat veren Camille Razat ve Lucas Bravo ile bir araya geldi.
Paris’in, Emily’nin gözünden ve sosyal medya üzerinden tasvir edilmesi hakkında ne düşünüyorsun? Sence bu, şehrin gerçek özünü yakalıyor mu?
Camillle: Bence “Emily in Paris”, tıpkı “Sex and the City” gibi, abartılı bir gerçeklik. Gerçek anlamda, gerçek değil. Elbette tüm Paris’i gösteremeyiz ama bu Paris’in bir parçası ve dürüst olmak gerekirse çekim yaptığımız arrondissement (bölge) gerçekten dizide gösterildiği gibi temiz ve güzel. Ama elbette gerçekçi değil. Klişelerle oynuyoruz ve Emily in Paris'in en güzel yanı bu; neşeli, hafif ve çok eğlenceli bir dizi.
Peki Camille karakterini canlandırmakta seni en çok zorlayan şey nedir? Özellikle Emily ve Gabrielle ile olan ilişkilerinin karmaşıklığına, dördüncü sezonda nasıl yaklaşıyorsun?
Camille: Evet, bence Camille için dördüncü sezondaki durumlar oldukça kırıcı. Hayal ettiği her şey çöktü. Evlilik, çocuklar ve Sofia da dahil her şey parçalanıyor. Bu sezon Camille için kendini bulma ve yeni bir gelecek yaratma zamanı. Açıkçası bir oyuncu olarak bu duyguları oynamak harikaydı, bana geniş bir duygu yelpazesi gösterme şansı verdi. Bu yüzden bu karakteri oynadığım için çok minnettarım.
Ve Lucas, dört yıldır dünyanın en havalı şefi olduktan sonra, gerçekten yemek yapmayı biliyor musun?
Lucas: Evet, önceden yemek yapardım. Şimdi eskisi kadar yapmıyorum çünkü artık yemek yapmaya zamanım yok…Ama yemek yapmayı çok severim, her zaman sevdim.
Tüm hayranlar, dördüncü sezondan sonra Roma’daki restoranı bekliyor olacaklar. Fransız biri olarak Fransız ve İtalyan kültürü mutfağı arasındaki temel farkları nasıl değerlendiriyorsun?
Lucas: Tamamen farklı bir kültür! Bizim mutfağımız Bourguignon (Fransız kırsal mutfağı), çok fazla et var. Dünya değiştikçe mutfağımız da gelişiyor ama kültürümüz eski usul et yemeklerine dayanıyor. İtalyan mutfağı ise oldukça cömert, bol hamurlu, bol kırmızı; çok fazla makarna, pizza, burrata, parmigiano içeriyor; yani epey zengin. İki kültürün yemekleri de tamamen farklı ama sanırım her ikisinde de peynirin baskın bir yeri var. Bu güzel bir soruydu.
Ve bu dizide Gabriel’in Emily ile arasındaki iletişim engelinden şikayet ettiğini görüyoruz. Gerçek hayatta bir Fransız olarak, senin dilini anlamayan biriyle ilişkide olabilir misin? Genel bir soru bu, sadece seninle ilgili değil.
Lucas: Evet, ben uzun mesafe bir ilişki yaşadım. Los Angeles’tan ayrıldığımdaydı. Adı Natalia’ydı ve hala iyi anlaşıyoruz. Bu soruyla pek alakalı değil ama bunu da söylemek istedim. Ve evet, dört yıl boyunca Paris'e döndüğümde ilişkimiz gayet iyi iletişim kurarak devam etti. O, Fransızca öğrenmeye çaba gösterdi, ben de İngilizce! Ve çok güzeldi. O Paris'e gelir, ben Los Angeles’a giderdim. Bu yüzden bence mümkün.
O zaman Emily bu konuda bir ders çıkarabilir! Camille karakteri, şıklığı ve zahmetsiz tarzıyla tanınıyor. Camille'in moda anlayışının ne kadarı senin kişisel tarzını yansıtıyor? Dizide en sevdiğin görünümler hangileri?
Camille: Dördüncü sezon kişisel tarzıma kesinlikle daha yakın. Marilyn Fitoussi, kostüm tasarımcımızla kıyafetler üzerinde çalışıyorum. Amacımız, “Emily in Paris” sayesinde yeni ve yükselen tasarımcıları ön plana çıkarmak. Bu harika bir şey. Sanırım bu sezon tarzım daha cesur ve daha karakterin hikayesiyle de uyumlu. Bir kıyafet seçmem gerekirse, insanların yeniden oluşturabileceği en basit olanı seçerim: Kahverengi ve vegan deriden bir erkek ceketi giydiğim. Marka Gestus, Kopenhag’dan.
Harika. Son sorum, mutfaktan ve yemekten bahsetmişken hiç Türk yemeği biliyor musun, eğer öyleyse favorin nedir?
Lucas: Biliyor musun, evimin yakınında Alam Dürüm adında bir yer var ve orası favorim! Genellikle içine peynir koyuyorlar ama ben peynirsiz istiyorum, sadece sarı ve kırmızı biber, sebzeler ve kişniş. Sarıyorsun ve sıcak bir şekilde yiyorsun, aşırı lezzetli. İki tane sipariş ediyorum. Saint-Denis Caddesi'nde ya da civarında ve gerçekten en iyisi. Arkadaşlarımı bazen sırf bu Türk lezzetini almak için çağırıyorum ve buluşuyoruz, birlikte tadını çıkarıyoruz. Bu arada tam olarak ne olduğunu yani tam adını bilmiyorum…
İçinde et var mı?
Lucas: Et koyabilirsin ama ben koymuyorum. Aslında sadece dürüm deniyor. Ama “Aram” ne anlama geliyor peki?
“Aram” belki sahibinin adı olabilir ya da aile soyadı olabilir. “Aile Dürüm” gibi.
Lucas: Hadi bir dürüm yiyelim.
İstanbul’a geldiğinde birlikte dürüm yiyelim. Umarım yakında gelirsin.
Lucas: Evet, çok isterim!