Özel Röportaj: Lily Collins ile Emily Cooper’ın Bağları
“Emily in Paris” bir çoğumuzun ‘guilty pleasure’ listesinin başında geliyor olsa gerek. Peki dört sezon boyunca böylesine bağ kurduğumuz bir dizinin oyuncuları için durum nasıl? L’Officiel Türkiye Genel Yayın Direktörü İnan Kırdemir, baş kahramanımız Emily Cooper’a hayat veren Lily Collins bir araya geldi ve karakteriyle kurduğu bağlara kuş bakışı bir açıdan yaklaştılar.
Emily gerçek hayatta en yakın arkadaşın olsaydı, ona ne söylemek isterdin?
Sadece nefes al ve bir saniye dur. Biraz yavaşlayıp, telefonunu bir kenara koy ve sadece bulunduğun anın tadını çıkar!
Öyleyse, sence Emily fazla mı aceleci?
Aslında hayır. Hatta bence dördüncü sezonda onun telefonunu bırakıp anı yaşamayı ve tatil modunu benimsemeyi öğreniyor. Ama o her şeyi yapmak, düzeltmek ve devamlı ilerlemek isteyen bir yapıya sahip. Ama bazen, sadece durup sakin olmak lazım… Zaten Mindy de ona bunu söylüyor. Bir anlığına bile durmak güzeldir.
Dört yıllık çekim sürecinde Emily'den kişisel olarak bir şeyler kazandın mı ya da Emily seni bir insan olarak nasıl şekillendirdi?
Evet, birçok açıdan. Yani biz çok benziyoruz ama karakteri yaratmak için farklılıkları bulmam gerekti. O, çözüm odaklı ve bağımsız bir şekilde düşünen biri. Her şeyi düzeltebileceğini inanıyor. Ben de ondan hızlı düşünme ve fikirleri, sorunları çabucak yönlendirme konusunda çok şey öğrendim. Ayrıca Emily'nin kırılgan tarafı ve tüm duygularını ifade edebilmesi benim de ağlamak, yardım istemek gibi şeyler konusunda da daha açık olmamı sağladı. Ondan, her zaman güçlü durmak ya da ne yaptığımı biliyormuş gibi görünmek zorunda olmadığımı öğrendim.
Harika! Emily'nin moda ile çok yakın bir ilişkisi var ve modayı bir ifade dili olarak kullanıyor. Bu karakteri oynadıktan sonra senin de modayla olan ilişkin değişti mi?
Kendimi bildim bileli modaya takıntılıyım, bu yüzden bu rol benim için bir rüyaydı. Ama şunu söyleyebilirim ki, karakter sayesinde çok daha fazla risk aldım; renkler, dokular, desenler, şekiller ve tasarımcılar… Bu da beni konfor alanımın dışına çıkmaya, bir şeyi askıdan alıp denemeye teşvik etti. Kendimi ifade etmek için, her gün kendimi bambaşka hissediyorsam, neden giysiler aracılığıyla farklı versiyonlarımı denemeyeyim ki? Emily kesinlikle bunu yapabilmemi sağladı. Muhtemelen ben de onun tarzını biraz daha sadeleştirip daha çok kesimlere odaklanmasını sağladım. Yani ikimiz de birbirimize fayda sağladık diyebilirim.
"Sadece nefes al ve bir saniye dur. Biraz yavaşlayıp, telefonunu bir kenara koy ve sadece bulunduğun anın tadını çıkar!" - Lily Collins
Dizide Emily'nin farklı kültürlerden dört erkekle çıktığını görüyoruz. İngiliz, Amerikan, Fransız ve İtalyan gibi farklı kültürlerden gelen kişilerin ilişkilerini nasıl etkilediğini düşünüyorsun?
Bence her biriyle olan ilişkisinde, kendisi hakkında ve bir partnerinde neye ihtiyaç duyduğunu biraz daha öğreniyor. Alfie, İngiliz olduğundan biraz daha esprili ve hafif alaycı olabiliyor. Marcello İtalyan, bu yüzden daha romantik bir yapıya sahip. Doug Amerikalıydı, Gabrielle ise biraz gizemli ve çözülmesi zor bir karakter. Yani Emily aslında kendisi için neyin önemli olduğunu ve neyin olmadığını keşfetmeye çalışıyor. Bunu sadece deneyimle öğrenebilirsiniz. Ne sevmediğinizi bilmek, ne sevdiğinizi bilmek kadar önemli. Ve bence Emily de bunun farkına varıyor.
Sence Gabrielle ile olan ilişkilerinde neden başarısız oldu ya da başarısız oldu mu gerçekten?
Bence başarısız olmadı. Umarım başka bir sezon daha yaparız ve bu sezonun sonunda hissettiklerimizi daha fazla keşfederiz. Ama bence Emily sadece kendini bulmaya çalışıyor. Eğer tüm deneyimlerine başarısızlık olarak bakmış olsaydı, şu an bulunduğu noktada olamazdı. Emily de bu yolda ilerliyor, büyüyor ve öğreniyor. Bence sadece fazla düşünmeyi bırakıp anı yaşamaya odaklanması gerekiyor. Birisi size kim olduğunu gösteriyorsa, onlara inanın.
Ne yaparsa yapsın, onu seviyoruz. Peki seçim şansı sana kalsaydı Emily'yi başka hangi şehirlerde görmek istersin?
Spoiler vermek istemiyorum ama Emily'nin Tokyo'da olmasını çok isterdim. Farklı kültürü ve estetiğiyle orada olması inanılmaz olurdu. Emily her şeye hayranlıkla bakar ve her şeyi dokunarak keşfetmeye çalışırdı. Sanırım Tokyo'da onu görmek çok eğlenceli olurdu.
Ve belki İstanbul?
Şaka mı yapıyorsun? Oraya gitmek için can atıyorum! Henüz hiç fırsatım olmadı ama gitmeyi çok istiyorum.
Röportaj: İnan Kırdemir
Çeviri: Cansu Karakuş