POPÜLER KÜLTÜR

Big vs Aidan: Sex and the City’nin aşk üçgeni nasıl tarih oldu?

Balerin babetler, düşük bel kotlar ve Cosmopolitan kokteylleri sahalara geri döndüyse, “Sex and the City”’nin Netflix'e düşmesi (ve yeniden binge watching yapmamız) kadar doğal bir şey yok.

dress fountain water formal wear adult male man person bride woman

Tüm o New York ışıklarında yanan aşk acıları, kızların pazar brunch’ı dedikoduları ve karakterlerin ikonik kıyafetleri bir kez daha radarımıza girdi. Diziyi ilk defa izleyenler sadece anın tadını çıkarıyor, eski kuşak ise dönüp dönüp “Biz bu adamı mı sevmişiz ya?” diye Carrie’nin partnerlerini sorguluyor. Evet, konumuz: Mr. Big mi Aidan mı? Yoksa Carrie'nin zaten ikisine de layık olmadığı mı?

“Sex and the City” ilk çıktığında yıl 1998’di ve Carrie’nin aşk üçgeni, kalbimizi deli gibi çarptıran bir romantik karmaşaydı. Kaygılı-kaçıngan bağlanması olan Carrie-Big ikilisinin toksik fakat tutkulu birlikteliği bizlere çekici geliyordu. Neden mi? Çünkü aşk bize göre böyle bir şeydi. Carrie de dizinin final bölümünde aşkı şöyle anlatmıştı: "Ben aşkı arıyorum. Gerçek aşkı. Saçma, uygunsuz, tüketen, birbirimiz olmadan yaşayamayacağımız aşkı.” Fakat gerçek aşk gerçekten uygunsuz ve tüketen olmak zorunda mıydı? Carrie’nin aşk üçgenini yeniden ele alalım. Karşımızda ilk olarak Mr Big var (karakterin gerçek  adını And Just Like That’e kadar öğrenemeyenler, yalnız değilsiniz). Big zengin, karizmatik ama 
bağlanma sorunları olan karakterimiz. Aidan ise güvenilir, evde tavuk kızartan, köpeğini gezmeye çıkartan, sadakat içinde yaşamaya hazır. O zamanlar Big’in limuzinle dönüp gönül almaya çalışması bizlerin gözünde büyük jest sayılıyordu. Bugün ise Big’in bu hareketi bile kocaman bir red flag! Şimdi artık “gaslighting” nedir, “love bombing” ne zaman başlar gibi terapi terimleriyle donanmış bir nesiliz. Ve geçmişe dönüp baktığımızda Mr. Big sadece bağlanmaktan korkan bir adam değil — Carrie’yi huzursuz eden ama bir türlü kopamadığı alışkanlık. Evet, Carrie’nin tek bağımlılığı sigara değildi.

Toksik olan Carrie mi?
Z kuşağı işin içine girince işler iyice karıştı. “Carrie, Aidan’a Big’in kendisine yaptığı şeyleri yapıyor aslında” diyen tweet’ler viral oldu. Aslında haklıydılar ve dürüstlüğünü kimi zaman kabalık olarak değerlendirdiğimiz Miranda Hobbes Carrie’ye bu gerçeği şak diye söylemişti. Big, Carrie’yi sürekli “muhtaç, güvensiz bir kurban” gibi hissettiriyordu. Aslında Carrie de Aidan’a aynı muameleyi yaptı. Belki de Aidan’a hiçbir zaman tam olarak aşık olmadı ve ayrılık acısını Aidan’ın kollarında yatıştırdı.

Peki biz neden Big’e bu kadar bağlandık?
Psikologların dediğine 20’li yaşlarımızda macera ararız (toprak burçları hariç). Big’in Carrie’ye sunduğu “bilinmezlik” büyüleyiciydi. Big-Carrie aşkı filmlerden fırlamış gibiydi. Ateşli, hastalıklı, heyecanı hiç bitmeyen bir aşk. Ama 30’ların sonu, 40’ların başına gelince gözlerimiz artık parıltıya değil, huzura kayıyor. Aidan’ın sade ve sevgi dolu dünyası, yaş aldıkça çok daha çekici görünüyor. Öte yandan Z kuşağı ilişkileri çok daha farklı yaşıyor. Kim kiminle flört etti, ilk mesajı kim attı gibi cinsiyet rolleriyle ilgilenmiyorlar. Öz saygıya, sınırlara daha çok önem veren bu kuşak, bugün Sex and the City’yi izlerken “Neden bu kadar drama?” diye soruyorlar. Tabiki haklılar. Artık başka türlü aşk hikâyeleri var “Sex and the City” hâlâ eğlenceli, hâlâ zamansız. Ama artık aşkın tanımı değişti. Sadece büyük jestlerle değil arkadaşlıkla, anlayışla ve empatiyle kuruluyor sağlıklı ilişkiler. Fleabag’in sonunda birbirine iyi gelmeyeceğini anlayan çiftin kalp kırıcı olsa da “It will pass/ Geçicek” deme olgunluğuna erişmesi veya “The Office”teki Jim & Pam’in arkadaşlıktan beslenen aşkı gibi. Hatırlarsanız Carrie’nin serideki son cümlesi şuydu: “En önemli ilişki, kendinle kurduğun ilişkidir.” Ama tam o sırada Big Carrie’yi arıyor ve hikaye yine bir erkeğin ilgi ve sevgisi olmadan tek başına kalamayan bir kadının hikayesine dönüşüyor. Halbuki dizinin en tatmin edici sonu, Carrie’nin Big’e kapıyı kapattığı o sahneydi: “Her seferinde aynısını yapıyorsun,” diyordu. “Mutlu olduğumu hissedip hemen gelip her şeyi berbat ediyorsun. Bu caddeden istediğin kadar geçebilirsin ama ben artık burada yaşamıyorum!”

İşte final belki de bu olmalıydı. Belki de hepimiz, kendimize bir Mr Big değil öz saygı, empati ve 
şefkat borçluyuz.

Görseller: HBO

Tags

Tavsiye edilen içerikler