Penny Pınar Karabey ile tanışın
New York merkezli "Luxury Next Season" ile modanın ayrıcalıklı dünyasının kapılarını aralayan Penny Pınar Karabey'i daha yakından tanımaya ne dersiniz?
ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği'ni bitirdikten sonra ABD'ye yüksek lisans yapmak üzere giden Penny Pınar Karabey, bir süre bilişim sektöründe çalıştıktan sonra yıllardır ilgiyle takip ettiği moda sektörüne girdi. Penny Pınar Karabey'i daha yakından tanımaya ne dersiniz?
New York merkezli "Luxury Next Season" ile modanın ayrıcalıklı dünyasının kapılarını aralıyorsunuz. Amerika'ya olan yolculuğunuzun ve girişiminizin hikayesinasıl başladı?
New York'a öğrenci olarak geldim. Ortadoğu Teknik Üniversitesi'de Bilgisayar Mühendisliği okudum. İstanbul'da bilişim sektöründe Türkiye'nin ilk midemlerini getiren firmada Ürün Müdürü olarak çalışıyordum. Resumeme master degree eklemeyi hayal ederek geldim. Daha sonra New York'da da bir iş tecrübesi fena olmaz diyerek burada 10 yıl IT sektöründe çalıştım. Ama bir kadin olarak moda, tasarımlar ve aksesuarlar hep ilgimi çekiyordu. Burada Amerikan kültüründe giyim konusunda pek fazla seçeneklerin olmadığını görünce de kendi şirketimi kurup, IT geçmişimi e-ticarete entegre ettim. Luxury Next Season moda sektöründe trend olacak bir sonraki sezon ürünlerini müşterilerine sunuyor.
Pazara girecek ürünleri ticari kaygıyla değil de prensiplerle pazarlayan bir firmayız. Örneğin; asla kendi kullanmayacağım bir ürünü sadece o sezon tutuldu diye sayfamıza koymuyoruz. Ve her satılan ürünün belli bir yüzdesi SHEro Collective'e gidiyor. SHEro Collective kadinlara daha iyi kaynaklar yaratmak için kurduğum bir vakıf.
Lüks moda sektörünün değerli isimlerinden biri olarak markaların sürdürülebilirliğe dair aldığı kararlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
İklim değişikliğinin ve çevresel bozulmanın acil sorunlar olduğu bir dünyada, etik karar verme, özellikle markalar için giderek daha önemli hale geliyor. Tüketiciler artık şirketlerin çevresel etkileri konusunda sorumluluk almasını ve sürdürülebilir seçimler yapmasını bekliyor. Neyse ki umut verici bir akım var: sürdürülebilirliği benimseyen markalar. Giderek daha fazla şirket etik uygulamaların öneminin farkına varıyor ve birbirlerinin kopyası ürünleri azaltmak ve sürdürülebilir iş modellerini benimsemek için bilinçli çaba gösteriyor. Moda sektöründe etik karar vermenin parlak geleceğini ve bunun çevre ile bir bütün olarak toplum üzerinde yaratabileceği olumlu etkiyi keşfediyorlar.
"SHEroCollective" ile iş hayatında ve sosyal yaşam dinamiklerinde kadınlar için önemli hamlelerde bulunuyorsunuz. Özellikle 5 Eylül Selülit Günü'nü kurarak özgün kadın profini destekliyorsunuz. Bu süreçte en büyük ilham kaynağınız nedir?
Biz SHEro Collective olarak kadinlara kaynak ve sosyal ağ saylamakla beraber, okuttugumuz kız çocuklarımız da var. Kadinlarin birbirlerine kaynaklarını açmaları ve desteklemeleri günümüz dünyasında cok önemli. Aynı işi yapan farklı cinsiyetlerin maaş dengesizliği, kaynaklara aynı hızda ulaşamaması sorunları bizlere zaman kaybettiriyor. Bizde oluşturduğumuz platform Ike birbirimize destekler veriyoruz.
Ulusal Selülit Günü'nü bir farkındalık günü, kadinlarin kendilerini sevmeleri ve kusursuzlugun gerçek olmadığını vurguladığımız bir gün. New York'da hatırı sayılır moda evleri, Ashley Graham, Bella Haddid gibi bir çok modelde günümüze destek vererek modellerde bile selülit olabileceğini göstermek için pozlar verdiler. Kadinların kendilerine sosyal baskılar olmadan güvenmeleri gerektiğini, çeşitligin ve kendini sevmenin onemini ve güzellik sektöründe plastik güzelliğin gerçek olmadığını vurgulamak istedik ve başarılı oldu.
5 Eylül'de kutlanan ve daha çok sosyal medya üzerinden katılımın olduğu bu günde, bende selulitli fotolarımı paylaşıyorum.
Birden fazla girişim ve projeyle anılırken motivasyonunuzu ve enerjinizi daima yüksek tutmanızı sağlayan en önemli faktör nedir?
Ben her zaman pozitif düşünürüm ve yapılamayacak hiçbir işin olmadığına inanırım. En büyük motivasyonum oğlum Kayhan Ali Karabey. Bir çok projeyi o getirir. Pandemide çocukların tablet ihtiyacı olduğunu onun derselerini online aldığı sırada farkedip bir çok Türk çocuğuna Amerika'dan tablet gönderdik. New York'daki devlet okullarında okuyan çocuklara okulları kapalı olduğu sürece öğlen yemeği tedarik ettik. Bunlar hep Kayhan'in projeleridir.
Günün sonunda gerçek ihtiyaçlıdan içten mesajlar, bir karne paylaşımı, size yazılmış bir şiir, resminizin çizilerek gönderilmesi, sizi bir sonraki güne hazırlamaya yetiyor.
Yardım kuruluşlarına ve depremzedelere verdiğiniz desteğin yanı sıra Fashion Fights Cancer'ın yönetim kurulu üyesisiniz. Bu projelerde ekibinizle nasıl koordine oluyorsunuz?
Fashion Fights Cancer kanser hastalarına ve tedavisi bitmiş kahramanları bir nebzede olsa yaratıcılığa ve fokuslarını hastalıklardan uzaklaştırmak için workshoplar ve çeşitli organizasyonlar düzenleyen bir vakıf. Bilinen, sevilen modada sözü geçen isimler ile temasa geçip, hastalara el becerileri ile çanta, atkı veya bir elbise yapacakları dersler veriyoruz. FFC ekibi gerçekten icten çalışan ve sadece yardım amaçlı olan modanın içinde olan gönüllülerden oluşuyor. Herkes masaya kendi sektöründe ne yapabileceğini koyduğunda zaten herşey kolaylaşıyor.
Ben biraz sert bir yöneticiyim. Makro yönetim yapmadan herbir gönüllüye sorumluluklar yüklendiğinde beklentilerimi karşılıyorum. Amerika'da iş hayatı Türkiye'den farklı, burada New York'da biz hiçbir problemi kişisel ele almayız. Türk olmanın getirdiği kıvrak zekayı her zaman kullandım. Ama burada çalışanlarınıza insiyatif verirken çerçevelerinizi çizmenize gerek yoktur. İş tanımı neyi gerektirirse o yapılır, dışına asla çıkmazlar. Türkiye'de ise biraz kisisellik vardır. İnsiyatif almayı seven bir toplum olduğumuz için iş tanımlarının her zaman dışına çıkılır. Kimi şirket bunu ister kimi ise yatay yetki yerine dikey yetkiyi tercih eder ki, kişi kendi alanında daha derin bilgiye sahip olsun ister. Yatan bilgide her konudan az çok anlayıp karar verme vardır.