Made in Türkiye
Üç farklı disiplin sporcusu, üç farklı yaşanmışlık ve ardından gelen ortak noktalar: Azim, disiplin ve başarma tutkusu.
Üç farklı disiplin sporcusu, üç farklı yaşanmışlık ve ardından gelen ortak noktalar: Azim, disiplin ve başarma tutkusu. Ferhat Arıcan, İlkin Aydın ve Nafia Kuş Aydın. Bu üç özel sporcu, sporun ruhuna odaklanarak dahil oldukları Olimpiyat Koleksiyonu’nun Türkiye’den dünyaya açılan kapılarını, kendi hikayelerinin temas ettiği benzersizliklerle güçlendiriyor.
Üç farklı disiplinde, üç farklı hikaye ve ardından birleşen yollar. Bu yolculuk, disiplinler ötesi bir kardeşlik, zorluk ve zaferlerle dolu. Arıcan’ın jimnastiğin zarif dünyasında yarattığı imza hareketler, İlkin’in voleybol sahasındaki tutkulu mücadelesi ve Nafia’nın tekvando matındaki dirençli duruşu... Her biri, sporun sınırlarını zorlayan, adanmışlık ve tutkuyla dolu hikayelerinin izlerini tavırlarında taşıyor adeta. Çekim günü gelip çattığında sporun enerjik tavrı kaplıyor tüm seti. Herkesin enerjisi -her zaman katılmasam da- tatsız olarak adlandırılan pazartesi gününün erken saatlerini bile hareketlendiriyor. Milli sporcuların sete gelmesiyle bu hareketlilik ölçülemez bir noktaya evriliyor. Üç sporcunun hikayesine doğru yola çıkarken sadece madalyaların parıltısından ibaret olmadığının aynı zamanda içsel bir yolculuk, kişisel gelişimin ve toplumsal katkının öyküsüne de ışık tuttuğumuzun bilincinde ilerliyor tüm aşamalar. Trendyol ile olan iş birlikleri, bu hikayelerin sadece sporda değil, aynı zamanda toplumsal bir etki yaratma noktasında da ne kadar güçlü olduklarını gösteriyor. Trendyol’un ürettiği Olimpiyat Koleksiyonu, ülkenin üretim ve tasarım gücünü dünyaya taşırken, sporcuların gurur duyduğu bir platform halinden çekim hikayemizi de yaratıyor. Olimpiyat renklerin yansıdığı tasarımlar her karede yer bulurken, parçaların üzerine eklenen mesajlar sporun ruhunu sonsuzlaştırıyor ve o dakikadan itibaren seti tıpkı bir müsabaka izler gibi bitirmemizi sağlıyor.
Ferhat Arıcan
Dünya jimnastik literatüründe kendi adına tescilli Arıcan Hareketi adı altında 3 manevrası olan ilk sporcusun. Paralel Bar, Atlama Masası gibi hareketleri tasarlarken nasıl bir süreçten geçtin, neler yaşadın?
Jimnastikte yaptığımız her hareketin bir ismi var. Biz sporcular olarak yarışmalar sırasında yaptığımız hareketlerin dünya jimnastik literatürüne girmesini sağlıyoruz. Bir şeyi icat etmek gibi düşünebilirsiniz. Madalya almak dışında, bu hareketlerle adımı jimnastik tarihine yazdırmak tarifsiz bir duygu benim için. Soy ismimin sonsuza kadar jimnastik literatüründe yer almasını sadece kendim için değil, ailem ve ülkem için de değerli buluyorum.
Türk jimnastiğinde Cumhuriyet tarihinin ilk ve tek olimpiyat madalyasını kazanmanın gururunu taşıyorsun. Bireysel olduğu kadar toplumsal da olan bu kazanç nasıl hissettiriyor?
Cumhuriyet tarihinde olimpiyatlara giden ilk erkek jimnastikçi oldum. Ülkemize jimnastik branşındaki ilk olimpiyat madalyasını kazandırarak Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı mirasa sahip çıkmak benim için büyük bir onur. Sadece madalya almak değil, ilk olmak ve sürdürülebilir başarıyı yakalamak da çok önemli. İlkleri gerçekleştirerek çocuklara ilham kaynağı olmak en büyük hedeflerimden biriydi. Benim başardıklarımı görüp jimnastiğe başlayan çocukları gördükçe, ‘Evet, hedefime ulaştım’ diyorum. Madalya dışında bunu başarabilmek çok büyük bir gurur benim için.
Her madalyanın öyküsü, yaşanmışlıkları eminiz sana çok farklı hisler yaşatmıştır. Hikayene dönüp baktığımızda en çok iz bırakan ödülü ve arkasındaki hikayeyi paylaşır mısın?
Hepsinin duygusu farklı tabii ama olimpiyat madalyasını ayrı bir yere koyuyorum. Avrupa şampiyonluğum, dünya kupalarında şampiyonluklarım vardı ama olimpiyatlar çok daha farklı bir atmosfer. Her sporcunun hayali olimpiyat oyunlarına gitmek ve ülkesine madalyayla dönmektir. Benim de hayalim buydu. Hayalimi hedefe dönüştürdüm ve bu hedefe ulaşmak için çok çalıştım. Ne mutlu ki hedefime ulaşmayı başardım.
Jimnastik öyle bir spor ki hem fiziksel hem de zihinsel olarak kendini hazırlaman gerekebiliyor. Kendini mental olarak ve ruhen yarışmalara nasıl hazırlıyorsun?
Jimnastik çok fedakârlık isteyen bir spor dalı. Günde 6-7 saat antrenman yapıyoruz. Antrenmanlarda gösterdiğimiz gelişimi, performansı aynı şekilde yarışmaya yansıtmamız gerekiyor. ‘Antrenmanlar yarışmanın aynasıdır’ diyen biri olarak, büyük fedakarlıklarla katıldığımız yarışmalarda fiziksel olarak hazır olsak da mental olarak hazır değilsek başarılı olamıyoruz. Ben yarışmalar sırasında kendimi dış dünyaya kapatıyorum. Yarışma sırasında sadece paralel bar ve ben varım. Bu konsantrasyonu zihinsel antrenmanlar yaparak, özel metotlarla sağlıyorum. Sadece fiziksel çalışmıyorum hiçbir zaman. Bedenimden tutun, uyku düzenime hem fiziksel hem mental antrenmanlarıma önem veriyorum.
Jimnastik aslında çok küçük yaşlarda tanışılan bir spor dalı. Senin jimnastikle temasın ise 10 yaşında tabiri caizse biraz geç başlıyor. Ondan sonrası ise senin için hep bir meydan okuma. Yaşıtlarınla arandaki farkı kapatma ‘’motivasyonunu’’ nasıl tanımlarsın? Aslında dediğiniz gibi jimnastiğe genellikle 4-5 yaşlarında başlanıyor, ben ise 10 yaşında başladım. Tam olarak şans eseri keşfedildim. Hiçbir eğitimim yokken, okulun bahçesinde ellerimin üzerinde yürüdüğümü gören beden eğitimi öğretmenimin yönlendirmesiyle jimnastiğe başladım. Jimnastiğe ilk başladığımda da herkesin denge tahtasında ayaklarının üzerinde yürüdüğü bir salonda ben yine ellerimin üzerinde yürüyünce, ilk antrenörüm olan Reyhan Karanlık anneme dönüp ‘Bu çocuğu neden önceden getirmediniz?’ diye sitem etti. İkinci günde ben de profesyonel jimnastik salonundaydım. Ama oraya başladığımda işler tersine döndü çünkü yaşıtlarım benden 4-5 yıl önce başladıkları için çok daha öndeydiler. Onları görünce tabii ki biraz tedirgin oldum ama hırsımı antrenmanlara entegre edip, o açığı kapatarak bugünlere geldim.
Türkiye’nin üretim ve tasarım gücünü dünyaya sunan olimpiyat koleksiyonu hakkında ne düşünüyorsun?
Öncelikle koleksiyonu çok beğendim, onu söyleyeyim. Bizim çok başarılı üreticilerimiz, markalarımız ve tasarımcılarımız var. Ülkemizin sahip olduğu bu değerlerin, zenginliklerin böylesine görünür olması hepimiz için mutluluk verici. Ülkemizi temsil eden biz sporcular için de elbette apayrı bir motivasyon oluyor. Bu koleksiyonu dünyanın dört bir yanındaki olimpiyat hayranlarının üzerinde göreceğiz. Düşünmesi bile heyecan verici. Sabırsızlıkla bekliyorum.
Bu koleksiyonda en sevdiğin parça hangisi oldu?
Kırmızı hoodie benim en beğendiğim ürün. Açıkçası Türkiye’nin renkleriyle birleştirilmiş olimpiyat halkalarını görmek bana madalya yolunda ilham veriyor.
Sen dünyanın dört bir yanında Türk bayrağını gururla temsil ediyorsun. Olimpiyat koleksiyonu ürünleri de dünyanın dört bi yanına ‘Made in Türkiye’’ etiketiyle gönderiliyor. Bu sende nasıl bir his uyandırıyor?
Biz Türkiye’de yetişen ve Türk bayrağını gururla temsil eden sporcularız. Dünyanın dört bir yanında kendimizden bir parça gördüğümüzde bu bizi hep çok mutlu ediyor. Yerli üreticilerin ürettiği ve ‘’Made in Türkiye’’ etiketini gördüğümüzde hep küçük bir tebessümle karşılıyoruz. Umuyorum kısa süre içerisinde gittiğimiz her ülkede, katıldığımız her yarışmada da bu ürünleri daha fazla görme şansına sahip oluruz.
İlkin Aydın
Ülkemizde son dönemde yakalanan başarılar sonrasında voleybola ilgi artmış durumda. Sen de bu sporun önemli aktörlerinden birisin. Arkamıza her baktığımızda farklı hatıralar keşfedebiliyoruz. Şimdiki bakışınla başlangıç serüvenini nasıl anlatırdın?
Benim voleybola başlamamda ailemin payı çok büyük. Spor hayatımızın hep içindeydi ve bu sevgiyi hem bana hem de kardeşime küçük yaşlardan itibaren aşıladılar. Farklı branşları da deneyip voleybolda karar kıldım. Kariyerimin kırılma noktalarında, genç yaşta Galatasaray’a transferim ve 2018-2019 yıllarında beni mental olarak geliştirdiğine inandığım bir sakatlık dönemim var. Sonrasında daha güçlü dönerek gerçek potansiyelimi keşfetmeye başladım.
Voleybol senin hikâyenin DNA’sında var desek abartmış olur muyuz?
Genç yaşımda birçok spor dalını deneyimlemiş biri olarak kendi benliğimi voleybolda bulduğumu hissediyorum, temastan uzak ama akıl ve güçle inşa edilmiş bir branş. Yaptığım işi ve bu işin hayat amacım olmasını seviyorum.
Kendi kendine kaldığın anlardan, kalabalıkta var olduğunu hissettiğin anlara kadar. Tüm tanımlardan uzakta nasıl gidiyor hayat?
Hayat son yıllarda yoğun bir kendimi keşfetme odağıyla gidiyor. Güçlü yönlerimi, beni ben yapan taraflarımı daha iyi anlamaya başladığımı hissediyorum. Sakinliği seven bir insan olarak, kitleleri harekete geçirme duygusu da ruhumda farklı bir tarafı besliyor. Bu serüvenden keyif alıyorum.
Kimi sporcuların zihnini boşaltarak kimilerinin de stratejik düşüncelerle kontrolü elden bırakmadan sahadaki yerini aldığını biliyoruz. Peki sen her maçtan önce ve maç anında nasıl bir psikolojide\ zihin döngüsünde oluyorsun?
Maç öncesi genelde iyi yaptığım şeylere konsantre olup, bunları tekrar tekrar zihnimde canlandırırım, bunun bana pozitif bir bakış açısı sağladığını düşünüyorum. Maç anında ise daha berrak bir düşünceyle sadece o ana ve o günkü oyuna odaklanırım. Bir önceki aldığım sayı ya da yaptığım hatalara takılmadan her bir topta yeni bir başlangıç gibi düşünürüm.
Bir sporcu olarak sürekli bir disiplin içinde olduğunu tahmin ediyoruz. Beslenmenle, antrenman temponla ve dinlenme aralıklarınla rutin bir günün nasıl geçiyor?
Genel olarak disiplinli yaşamayı seviyorum, ailemin de aşıladığı bir şey bu. Sporla birlikte bu disiplin artık düzenim haline geldi. Haftanın bazı günleri tek bazı günleri çift antrenmanımız oluyor, gün içindeki rutinim biraz buna bağlı olarak değişiyor. Çift antrenmanlar arasında dinlenme ve toparlanmaya odaklanıyorum. Beslenme rutinimi ise önemli turnuvalar öncesi daha sıkı bir şekilde takip etmeyi önemsiyorum.
Maçlara mental olarak nasıl hazırlanıyorsun? Potansiyelinin en iyisine ulaşmak için nasıl besliyorsun kendini?
Potansiyelimi ve başarabileceklerimi biliyorum, kendime maçlardan önce bunu hatırlatıyorum. Önemli olan da maç gününde bu potansiyelini nasıl ortaya çıkarabildiğin oluyor. Son dönemde biraz daha esnek olmayı da öğreniyorum, örneğin bir maçta atak yapamadığımı hissettiğimde defansa ve manşetlerime odaklanıyorum, takımıma her şekilde katkı verebildiğimi görmek beni motive ediyor.
Hatıralarını ve tüm maçlarını gözden geçirdiğinizde en unutamadığın an hangisi? Sende bir sporcu olarak nasıl bir iz bıraktı?
2023 yılındaki Sırbistan’a karşı oynadığımız Avrupa Şampiyonası finali diyebilirim. Çok güçlü bir rakibe karşı karar setine kadar uzanan bu maçı alarak altın madalyaya sahip olmak çok başkaydı. Sonunda da Tarkan ile kutlamıştık şampiyonluğu hatırlarsanız.
Olimpiyat koleksiyonu projesinde yer alan isimler arasındasın. Neler hissediyorsun ve senin için süreç nasıl ilerledi?
Bu projeye davet edildiğimde çok mutlu oldum. Bu anlamlı projenin bir parçası olmak gerçekten çok gurur verici. Hem olimpiyat ruhunu ülkemizde yaymak, hem de bu keyifli proje sayesinde spora verdiğimiz değeri tüm dünyayla paylaşma fikri beni heyecanlandırıyor.
Olimpiyat koleksiyonu’nun temalarından biri de “Stronger Than You Think” bildiğin gibi. Senin yaptığın sporun da motivasyon gerektirdiğini düşündüğümüzde kendine inanmanın spordaki yerini nasıl anlatırsın?
Bu bir sporcu için birçok şeyden önemli, kendinize olan inancınızla sahadaki performansınız büyük ölçüde doğru orantılı. Sahada şüpheye yer olmamalı. Bu yüzden bir spor koleksiyonu için düşünülebilecek en iyi temalardan.
Olimpiyat koleksiyonu parçalarını bugün denedin ne hissediyorsun?
Türkiye’den dünyaya açılan bu koleksiyonu üzerimizde taşımak gurur verici. Bu koleksiyonun üretilmesine katkıda bulunan herkese bir kez daha teşekkür edeyim buradan.
Bu koleksiyonda en sevdiğin parça hangisi oldu?
Kırmızı t-shirt’ü çok sevdim. Her şeyden önce sporun birleştirici gücünü temsil ediyor üzerindeki mesajla. Renginin kırmızı olması da ayrıca anlamlı benim için tabii.
Olimpiyat logolu bu koleksiyonun Azerbaycan’dan, Suudi Arabistan’a, Dubai’den, İsviçre’ye kadar ‘’Made in Türkiye’’ etiketiyle satılacak olması sana ne hissettiriyor?
Dünyanın her yerinde varız diyoruz yani. Geçtiğimiz yıl da VNL, Avrupa Şampiyonası derken birçok ülkede birçok şehirde bulunduk biliyorsunuz. Orada da karşımıza çıkan ‘Made in Türkiye’ etiketli ürünleri görmek bizi gülümsetiyordu. Bizi destekleyen insanların üzerinde Türkiye’de üretilmiş bir olimpiyat koleksiyonu görmek çok etkileyecek motivasyonumuzu.
Nafia Kuş
Tekvando savunma sporu olarak bir sürü felsefeyi de içinde taşıyor. Sen bu sporun ruhunu nasıl tanımlarsın?
Tekvandonun dayandığı en büyük felsefe disiplin. Tekvandoyu öğrenmeye başladığınızda hem mental olarak hem de fiziksel olarak bir bütün halinde olduğunuzu fark ediyor ve bu bütünlüğü zorluklara karşı daha dirençli ve daha güçlü bir zihne ve bedene dönüştürüyorsunuz. Böylece dışarıda, işte, okulda ya da tatilde her ne yapıyorsanız başarıya giden yolu tekvando ile açıyorsunuz
Peki senin hikayenin arkasında nasıl bir felsefe var?
Tekvandonun size öğrettiği felsefe ile kişilik özellikleriniz birbirini ne kadar tamamlarsa o kadar başarılı olursunuz. Ben de hayatımı disiplin, azim ve kararlılık üzerine kuran bir insanım. Bu açıdan tekvando benim için bir hayat biçimi.
Rakiplerinle göz göze fiziksel bir mücadele halindesin. Zihnini ve bedenini aynı anda canlı tutabilmek büyük bir denge meselesi. Nasıl sağlıyorsun bunu?
Yaptığımız sporda antrenmanlara odaklanmak ve her ne olursa olsun tamamen konsantre olmak çok önemli. Aksi takdirde yaşanılabilecek sakatlıklar ve kaybedilecek maçlar sizi geriye götürebilir. Bu yüzden bu dengeyi kurmayı küçük yaşlardan itibaren bir alışkanlığa dönüştürüyoruz. Bunu yapmak zorundayız çünkü başarılı olmak için duygularımızdan arınmak, antrenmanlara odaklanmak ve elimizden gelenin en iyisini yapmaktan başka bir şansımız yok.
Maçlar/şampiyonluklar kazanıldığında, başarı geldiğinde bu, işin en ışıltılı, keyifli kısmı. Peki içinde olduğun mücadelenin en zor kısmı sence nedir?
Maçlardan önce yaşanan sakatlıklar, çok uzak ülkelere giderken yaşanılan yorgunluklar, beslenme alışkanlıkları bizden farklı ülkelerde mücadele etmek gibi türlü zorluklar elbette var. Ama kürsünün en tepesine çıktığınızda altın madalya boynunuzda, bayrağımız gönderde, dünyaya İstiklal Marşı’nı dinletmek, o ana kadar yaşanılan tüm zorlukların üstüne sanki bir sünger çekiyor, insana muhteşem hisler yaşatıyor. Sporcu beslenmesine dikkat ederek ve iklim özellikleri bizden farklı ülkelerde hasta olmamaya çalışarak sadece o zafer anını yaşamak ve yaşatmak için motivasyon buluyor ve her şeyin üstesinden geliyoruz.
Sekiz yaşından beri spor ile iç içesin. Bir noktada hayatını sporla şekillendirdiğini söyleyebiliriz. Geleceğe uzandığında kendini spordan uzak hayal edebildiğin bir nokta var mı? Emekliliğinde nasıl bir an canlanıyor senin için?
Spor hayatım aktif olarak sona erdiğinde kariyerimin tek eksik madalyası olan olimpiyat altın madalyasını almış, Avrupa, dünya ve olimpiyat şampiyonu Nafia Kuş Aydın olarak ailem ve sevdiklerimle huzurlu bir hayat yaşamak istiyorum. Ancak spordan kopmam elbette mümkün değil çünkü ben artık tekvandoyla bir bütünüm. Aktif spor hayatımın sonunda da sporun içinde olmaya devam edeceğim ancak biraz daha fazla tatil yapacak, aileme daha çok vakit ayıracağım.
Hatıralarını ve tüm maçlarını gözden geçirdiğinde en unutamadığın an hangisi? Sende bir sporcu olarak nasıl bir iz bıraktı?
Tabii pek çok anı birikti ancak bunların düşündüğümde beni hala en çok mutlu edeni ve en özeli, 2023 yılının haziran ayında kardeş ülke Azerbaycan’da yaşamış olduğum dünya şampiyonluğu oldu. Bu kariyerimin hem en büyük başarısı hem de en özel anıydı. Hala düşünürken bile mutlu oluyor ve daha büyük başarılar kazanmak için kendimde güç buluyorum.
Maçlara mental olarak nasıl hazırlanıyorsun? Potansiyelinin en iyisine ulaşmak için nasıl besliyorsun kendini?
Maçlardan önce kendini hazırlamanın sporcudan sporcuya değişen yöntemleri var. Maç günü beni motive edecek müzikler dinliyor, kariyerimi gözden geçiriyor ve o gün neler yapmam gerektiğini düşünüyorum. Sporcular olarak en iyi performansı ortaya koyabilmemiz için sağlıklı beslenme hayati bir önem taşıyor. Bu yüzden hem kendim bir irade ortaya koyarak sağlıklı ve bana faydalı olabilecek besinleri tüketmeye çalışıyor hem de bu konuda bir diyetisyenle beslenme planlarımı yürütüyorum.
Olimpiyat koleksiyonu’nun temalarından biri de “Respect” yani “Saygı”- bu konu sporda çok ince bir çizgide duruyor. Trendyol’un ürettiği Olimpiyat koleksiyonunu taşımak bu odakta baktığında nasıl hissettiriyor?
Hayatın her alanında olduğu gibi sporda da saygı olmazsa olmaz bir davranış biçimi. Hayatın dengesini kurduğu gibi sporun da dengesini saygı kuruyor. Bu projede bu anlamlı ilkeye yer verilmiş olması, koleksiyonu olimpiyat ruhunu taşıyan özel ürünlere dönüştürüyor.
Bu koleksiyonda en sevdiğin parça hangisi oldu?
Açıkçası giydiğim bütün koleksiyon parçaları beni heyecanlandırdı. Onları günlük ve spor hayatımda giymek için sabırsızlanıyorum. Ancak bir tercih yapacaksam mavi renk olan tasarımların beni çok daha fazla heyecanlandırıp, mutlu ettiğini söyleyebilirim.
Fotoğraf: Semih Kanmaz
Moda Direktörü: İnan Kırdemir
Moda Editörü: Zekiye Karadağ
Röportaj: Bilge Şahbaz
Yapım direktörü Ceren Kaçıkoç
Saç Mutlu Ahmet Sinan
Makyaj Seyma Erikci
Yapım koordinatörü İpek Çolakoğlu
Fotoğraf asistanı: Eren Çelik
Moda asistanı: Ece Altun
Yapım asistanı: Buğra Zor