MODA

İkon: Helena Christensen

Kasım sayımızın onur konuğu Helena Christensen ilk kez L’Officiel Türkiye için objektif karşısında. 

İkon. Gerçek bir süpermodel. Moda sahnesinin 90’ların başından bu yana tanıdığı en özgün yıldızlarından. New York’ta buluştuğumuz Helena Christensen ilk kez L’Officiel Türkiye için objektif karşısında. 

New York’ta bir Pazartesi sabahı, hava kısmen kapalı, yağmur ha yağdı ha yağacak ve ben Manhattan’da bulunan fotoğraf stüdyosunun yolunu tutuyorum. Her ne kadar anın tasvirini kelimelerin
yardımıyla sıradanlaştırmaya çalışsam da heyecanımı alt etmem pek mümkün değil. Zira birazdan efsane süpermodel Helena Christensen ile bir fotoğraf çekimi gerçekleştireceğim. Stüdyoya ayak bastığında, su yeşili ve okyanus mavisi arasındaki -bence anlık renk değiştirebilen- gözlerine dalıyor ve 1990 yılındaki ilk ikonik Chanel kampanyasına ışınlanıyorum. Christensen basamaklı bir havuz merdiveninin el desteğinden tutunarak, gerdanından dekoltesine doğru sırasıyla dizilmiş inci kolyesi ve tam göbek hizasında beyaz gül motifli çiçek detaylı siyah mayosuyla doğrudan objektife bakarak poz veriyor… Henüz 20 yaşında!

Aradan onca yıl geçmesine rağmen o karedeki saydamlığı hiç değişmemiş. Bakıyorum da, Helena Christensen’ın zamansız güzelliği fiziksel özelliklerinin ötesinde. Güzelliği formundan, kalıbından çıkarıp özgürleştirmeyi başarmış. Kendine has mizah dili ve anlam üretme becerisiyle hem kendini hem de dünyayı güzel görme yetisine sahip, ziyadesiyle özgüvenli, ayakları yere sağlam basıp aynı zamanda
bulutlar üzerinde dolaşabilen, biraz hayalperest, biraz nükteci ve biraz da gerçekçi biri. Hayatla ilişkisi anlık. Kontrol edemeyeceği bir geleceğin düşünü şimdiden kurmak istemiyor. Hep anda. 

Tüm görünüm: Alexander McQueen

İlk görsel elbise: Maria Kokhia, ayakkabı: Susana Madrid

İkinci görsel tüm görünüm: Alexander McQueen 

Üçüncü görsel tüm görünüm: Valentino 

“Her zaman anı yaşamayı tercih ettim. Hiçbir zaman geleceği hayal etmedim. Edemediğimden değil, etmek istemediğimden. Hayal etsek bile hayat dilediği gibi geliyor ama şanslıyım; bir gün dünyayı dolaşıp fotoğraf çekmek istediğimi biliyordum ve bu isteğim gerçekleşebilecek en harika şekilde gerçekleşti.”

Hayata bir fotoğraf kamerasının merceğinden bakmak en büyük ilhamı, yanı sıra doğadan, sudan, Danimarka ve Peru mirasıdan, kitaplardan, müzikten ve zanaatkarlıktan besleniyor.

80’lerin ve 90’ların elektronik müziğiyle başlayan fotoğraf çekimi boyunca bolca Depeche Mode ve New Order dinliyoruz. Christensen bu müzisyenlerin şakılarıyla dans edip coşuyor. Poz verirken kendinden geçmesiyse şiir gibi. Pozdan poza girdikçe kendisinin neden 90’larınsüpermodel takımının vazgeçilmez  üyelerinden biri olduğunu net bir şekilde anlıyorsunuz. Naomi Campbell, Linda Evangelista, Cindy Crawford, Claudia Schiffer, Christy Turlington, Yasmeen Ghauri, Carla Bruni, Shalom Harlow, Kate Moss ve Nadja Auermann. “Ömürlük arkadaşız ve son ana kadar arkadaş kalacağız.” diyor Christensen ve ekliyor: “Bu ekibe dahil olduğum için çok şanslıyım ve hala bu şansımı anlamakta zaman zaman güçlük çekiyorum.”

Gözlük: Ülsje Handcrafted, Elbise: Tom Ford, Ayakkabı: Saint Laurent

İlk görsel ayakkabı: Saint Laurent 

İkinci görsel gözlük: Ülsje Handcrafted, elbise: Tom Ford

“Pişman olmak için artık çok geç. Ama şansım ve fırsatım olsaydı elbette birçok şeyi değiştirirdim. Şu an yapabileceğim tek şey hatalarımı tekrarlamamaya çalışmak.” 

Bir de kariyerini şekillendiren, dönüştüren ustalar var tabii. Onları da unutmuyor. Herb Ritts, Peter Lindbergh ve Karl Lagerfeld. Bu isimlerle 20 yaşında ilk Paris’e geldiğinde çalışmaya başlamış.

Modellik deneyiminin bebekken giydiği ilk bebek bezi ile başladığını söyleyince, kendimi tutamayıp kahkaha atıyorum. Bu mesleğe doğmak daha iyi ifade edilemezdi.

Denizde kum, Christensen’da çekim anıları. Bizim çekim kaç bininci çekimi, bir noktadan sonra saymayı bırakmış. Unutamadığı moda anlarına neredeyse hepsinde yer aldığı, Gianni Versace ve John Galliano’nun düzenlediği defileleri ekliyor. Bu defileleri bir de anne ve babası ziyaret ettiğinde, tadından yenmiyormuş. “Annemle babamın benimle yürüdüğüm defilelere gelmesini ve kuliste yanımda olmalarını çok seviyordum. Babamın etrafının güzel kızlarla çevrili olması ve annemin bize yiyecek ve içecek getirmesi de cabası.”

Elbise: Lever Couture
Elbise: Roland Mouret, Ayakkabı: Susana Madrid, Çanta: Marina Raphael

İlk görsel elbise: Lever Couture 

Üçüncü görsel elbise: Roland Mouret, ayakkabı: Susana Madrid, çanta: Marina Raphael 

Modanın kadınların özgürleşmesinde önemli bir payı olduğunu düşünüyor Christensen. “Nasıl giyindiğimiz bu hayatta yaşadığımız en kişisel deneyimlerden biri aslında. Sıklıkla tercih ettiğimiz kıyafetler ve renkler genellikle benliğimizi tanımlıyor ve bilinçaltı olarak içimizde nasıl hissettiğimizi ortaya çıkarıyor. Ben şahsen kendimi güvende ve mutlu hissetmemi sağlayacak şekilde giyinmeyi seçiyorum ve kanımca bu, güçlü hissetmenin harika bir yolu!”

Özgürlüğün kendisi moda olsaydı nasıl görünürdü diye hayal etmeye başlıyoruz, cevabı beni uzaklara götürüyor.“Uzun, dökümlü bir vintage şifon elbiseyle uçsuz bucaksız bir kumsalda sığ sularda yalınayak koşmak.“ Mütemadiyen spot ışıklarının altında geçen bir hayat onunki. Bol yıldızlı, bol partili, kalabalık ve yüksek dozda ışıltı içeren bir hayat. Böyle bir hayatta pişmanlık var mı, varsa şayet kalıcı izler, hasarlar bırakıyor mu, merak ediyorum. “Pişman olmak için sence çok geç değil mi? Ama şansım ve fırsatım olsaydı elbette birçok şeyi değiştirirdim. Şu an yapabileceğim tek şey hatalarımı tekrarlamamaya çalışmak. Çamura saplanmak da hayatın bir parçası, kabul edip kurtulmaya bakmak lazım.”

Makyajı tazelenirken bir ara aynada kendine bakıp dalıp gittiğini fark ediyorum. O sırada herhalde gençlik yıllarını düşünüyordur kanısıyla genç ve muazzam kariyerine henüz başlamamış Helena Christensen’a bugünkü aklıyla vereceği tavsiyeyi soruyorum. Sesi toklaşıyor ve müthiş istikralı bir tınıyla “Doğru olanı yapıyorsun, yürü be kızım!” diyor.


Çekimi gerçekleştirdikten saatler sonra düşünüyorum da, tüm kapak kızlarımın affına sığınarak itiraf edeyim gerçek bir süpermodel çekmenin keyfi bir başka oluyor! İyi ki varsın Helena! Kendisinin de kendine öğütlediği gibi “Yürü be kızım!”

Elbise ve ayakkabı: Maria Kokhia

Kreatif Direktör ve Röportaj: İnan Kırdemir
Fotoğraf: Heidi Niemala 
Moda Editörü: Cannon, Cannon Media Group 
Saç: Harry Josh, Statement Artists 
Makyaj: Soo Park, The Wall Group 
Prodüksiyon: Anna la Germaine, Danilo Venturi, Fashion Politique 
Prodüksiyon asistanı: Ava Lahijani 
Işık Tasarım: Pierre Bonnet 
Dijital Sorumlu: Olivia Wohlers 
Saç Asistanı: Dawson Hiegert, Statement Artists 
Makyaj Asistanı: Diana Kraut 
Fotoğraf Asistanı: Jack Umphrey 
Moda Ekibi: David Goldberg, Winnie Noan, Alaye Alayne, Jillian Jacobsen, Abbie Calaforra 
Manikür: Nori, See Management 
Video: Samuel Bouret, Samuel Bouret Productions 
Retouch: @colorconsulting_us

Tags

Tavsiye edilen içerikler