California Dreamin'
Melekler, aşıklar, hayaller, yıldızlar şehri… Los Angeles, nam-ı diğer La La Land… Ve şimdi tüm bu sıfatlarına gizlice “modanın başkenti”ni eklemeye hazırlanıyor. New York ile Los Angeles arasındaki ezeli rekabet son zamanlarda iyice artmaya başladı. Tabii ki, bunda Tommy Hilfiger’in New York Moda Haftası’ndan çekilip, Venice Beach’te Gigi Hadid ev sahipliğinde Tommy Pier defilesini gerçekleştirmesinin ve Dior’un Cruise 2017 defilesi için rotasını Los Angeles’a çevirmesinin etkisi göz ardı edilemez. Seçimlerin gölgesinde ve karlar altında gerçekleşen New York Moda Haftası’nın oldukça sakin geçmesi ise bu fikrimizi iyice pekiştirdi. Peki, ama 1943 yılından bu yana Amerikan moda endüstrisinin ve dünya modasının göz bebeği olan New York neden tahtını Los Angeles’a kaptırıyor? Ya da asıl soru; gerçekten kaptırıyor mu?
Moda haftalarının devri geçiyor mu?
Moda editörleri, satın almacılar, endüstrinin önde gelen isimleri, stil ikonları ve moda tutkunları yılda iki kere New York’ta başlayan ve Paris’te sona eren moda haftaları maratonuna çıkarak sezonun trendlerini öğrenme şansına sahip olur. Ya da “olurdu” diyelim. Son yıllarda hepimizin bildiği gibi moda takviminde ve aynı zamanda başkentlerinde ciddi bir değişim yaşanmaya başladı. Önce bu maratona Cruise ve Pre-Fall defileleri eklendi. Ardından Doğu Bloku ve İskandinav ülkelerinden başarılı marka ve tasarımcıların ortaya çıkmasıyla, moda endüstrisi dört moda başkentine ek olarak yıllık programlarına San Paolo, Stockholm gibi moda haftalarını da ekledi. Üstelik moda dünyasında değişen sadece yıllık moda haftası takvimleri ve şehirleri değildi. Trendleri belirleyen isimler de değişim gösteriyordu. Artık trendler sadece podyumlarda değil, sokaklarda, defilelerin en ön sıralarında, hatta sosyal medyada belirleniyordu. Tüm bu unsurlar bir araya gelince, sadece geçmişten gelen bir alışkanlık olduğu için her sezon düzenli olarak gerçekleşen bazı moda etkinliklere karşı tasarımcılarla markalar şüpheyle bakmaya başladı. Bu ilk şüphe, artık defilelerin satışlara etki göstermediğini ve birçok yeni nesil müşterinin podyumlara çıkan tasarımları satın almak için altı ay beklemeye razı olmadığını fark etmeleriyle başladı.
Zamana karşı yarıştığımız, sosyal medya ve teknoloji sayesinde dünyanın dört bir yanında modaya dair her şeyi anında öğrenme fırsatına sahip olduğumuz, e-ticaret siteleriyle dilediğimiz parçayı dilediğimiz zaman alabildiğimiz bu dijital çağda, son birkaç sezondur birçok marka See Now/Buy Now akımına dahil olarak değişimin ilk adımlarını atmıştı. Milano ve Paris moda haftaları daha ziyade radikal değişimlere kapalı lüks modaevlerine ev sahipliği yaparken, Londra moda haftası yeni yeteneklerin kendilerini gösterme şansı bulduğu bir etkinlikti. Ancak New York sadece satışa yönelik markaların şehri olduğu için bu değişim ağırlıklı olarak New York Moda Haftası kapsamında yer alan markalarda gerçekleşmeye başlamıştı. 1943 yılından beri gerçekleşen ve 1993 yılında resmi takvimde yerini alan New York Moda Haftası’nda geçtiğimiz Şubat ayında gerçekleşen 2017-18 Sonbahar-Kış defilelerinde birçok yaprak dökümü yaşandı. Rodarte, Proenza Schouler, DKNY, Tom Ford, Rachel Comey, Rebecca Minkoff, Vera Wang, Tommy Hilfiger, Hood by Air, Rachel Zoe, Mansur Gavriel ve Opening Ceremony’nin bu sezon New York’ta defile yapmayacaklarını açıklamaları moda dünyasında şok etkisi yarattı. Aralarından bazıları tamamen defile yapma sevdasından vazgeçerken, Vera Wang ile Hood By Air rotalarını Paris’e; Tommy Hilfiger, Rebecca Minkoff, Rachel Comey ile Rachel Zoe ise Los Angeles’a çevirmeyi tercih etti. Takvimdeki bu ani değişimle herkesin aklında tek bir soru belirdi: “Los Angeles, Amerika’nın, hatta dünyanın yeni moda başkenti mi? Bu şehri özel yapan nedir?”
Influencer’lar ile yıldızların şehri
Moda eleştirmenleri resmi moda takviminde Los Angeles Moda Haftası’na yer olmadığını açıklarken, bu değişimin nedenleri çok maddeli bir liste oluşturuyor. Listenin başında ise Los Angeles’ın insanlara mutluluk aşılaması yer alıyor. Birçoğumuzun günümüzde en büyük ihtiyacı mutluluk. Damien Chazelle’in ödüllü filmi La La Land ile bir kere daha insana pozitif enerji veren tarafını gözler önüne seren şehrin huzurlu ortamı ve sıcak havası da listenin ilk sıralarında yer alıyor.
New York’ta son zamanlarda iyice artan kira fiyatları, soğuk hava ve kaotik günlük hayat insanların bu şehirden uzaklaşmasına neden oluyor. Los Angeles ise New York’un tam tersi. Güneşin yılın büyük bir kısmında etkisini gösterdiği şehir, hayatı ti’ye alan huzurlu insanları, yaşam kalitesi, gelişen sanat ortamı, masmavi denizi, egzotik bir hava veren palmiye ağaçları, her biri diğerinden etkileyici evleri ve çabasız şıklığıyla dikkat çeken sakinleriyle, dünyada kötü günlerin yaşandığı bu zamanda adeta ütopik bir dünya sunuyor bizlere.
Tabii ki, içinde bulunduğumuz dijital çağda dünyaca ünlü lüks giyim markaları için defilelerini sadece moda endüstrisinin önde gelen isimlerinin izlemesi yeterli olmuyor. Eskiden sadece editörler ve satın almacılar için gerçekleştirilen defilelere artık yeni nesil stil ikonları, Hollywood yıldızları ve influencer isimlerin de katılması oldukça büyük önem teşkil ediyor.
Neden mi? Markaların her geçen gün daha da güçlendiği ve pazarlama bütçelerinin büyük bölümünü ayırdıkları sosyal medyada en büyük erişime ulaşmak için. Sonuç olarak, Instagram ve Snapchat gibi sosyal medya mecralarında etkili isimlerin bu defilelere katılması, aynı anda dünyanın dört bir yanındaki isimlere ulaşmak anlamına geliyor.
Ancak bu isimlerin Los Angeles’ta yaşadığı ve tek bir defile için sıcak şehirlerinden New York’a uçmak istememeleri gerçeği, markaların alternatif stratejiler geliştirmesine neden oluyor. Los Angeles’ta defile yapmak da işte bu stratejiler arasında.
Moda dünyası tarafından yakın geçmişe kadar “rüküş” bulunan ve birçok kişi tarafından “plastik şehir” denilerek alay edilen Los Angeles’ta gerçekleşen moda etkinliklerinin artması, şehrin yerel markalarının da değerlenmesine yol açtı. Guess, J. Brand, Seven For All Mankind gibi denim markalarının ana vatanı olarak bilinen bu Aşıklar Şehri’nin, sokak giyimin ardından dünyaca ünlü modaevlerinin de radarına girmesi lüks tutkunu yerel halkı da fazlasıyla mutlu etti.
Hedi Slimane’ın 2012 yılında, kreatif direktörü olduğu Yves Saint Laurent’in tasarım ofisini Paris’ten Los Angeles’a taşıması, Burberry’nin Los Angeles’ta özel partiler gerçekleştirmesi, Louis Vuitton’un Palm Springs’te Cruise 2015 defilesine imza atmasıyla başlayan bu gizli geçiş süreci Şubat ayında gerçekleşen Tommy Pier defilesiyle ani bir ivme kazandı.
En ikonik parçalarını günümüz Millennial nesli için günümüze uyarlayan ve Batı yakasının hip-hop kültüründen ilham alan Tommy Hilfiger’in Gigi Hadid’e emanet ettiği bu koleksiyon, sosyal medyada ve basında en çok geri dönüş alan defileler arasına hızlıca giriş yaptı.
Akabinde moda dünyasının yeni gözdesi Vetements, Los Angeles’ta özel bir şifreyle girilen Dry Cleaning adında bir etkinliğe imza attı. New York Moda Haftası’nın ilk gününde gerçekleşen etkinlik kapsamında marka, Los Angeles’taki ilk pop-up mağazasının açılışını gerçekleştirdi. 2017 yılında pazarlama bütçesini defile yapmak yerine daha müşteri bazlı etkinliklerde harcayacağını açıklayan Vetements’ın bu yeni strateji kapsamında düzenlediği ilk etkinlik Dry Cleaning oldu. Ancak en şaşırtıcı atılım Hermès’te yaşandı. Marka, 2017 İlkbahar-Yaz erkek giyim koleksiyonu Dwntwnmen’i şehrin sanat bölgesinde tanıttı.
Tommy Hilfiger, Vetements ve Hermès’in ardından da yıldızların stil danışmanı, tasarımcı Rachel Zoe, “Yuvama geri döndüm” diyerek 2017-18 Sonbahar-Kış koleksiyonunu Los Angeles’ta özel bir defileyle tanıttı. Ağırlıklı olarak Batı’da satış yaptığı, ailesi ve ekibi Los Angeles’ta olduğu için New York Moda Haftası’nda tüm sevdiklerini ağırlayamadığını belirterek bu kararı aldığını açıklayan Zoe ile aynı fikirde olan tasarımcıların sayısı gün geçtikçe artıyor.
La La Land filmiyle elde ettiği ilginin yanı sıra geçtiğimiz Şubat ayında birçok ödül törenine imza atan ve 2017-18 Sonbahar-Kış sezonuna dair moda etkinliklerine ev sahipliği yapan Los Angeles şu sıralar dünyanın en çok konuşulan şehirlerinden biri.
Yeni bir moda başkenti olması yakın gelecek için hayal gibi görünse de, turizm konusunda şaşaalı günler yaşayacağına hiç şüphe yok. Özellikle de ilk kadın kreatif direktörü Maria Grazia Chiuri ile dikkat çekici bir değişim sürecine giren Dior’un bugün Los Angeles’ta Cruise 2017 defilesini gerçekleştireceği göz önünde bulundurulursa.
Eğer Melekler Şehri’ni henüz görmediyseniz, en yakın zamanda seyahat programınıza eklemenizi öneriyoruz. Hem hayal kurmak, hem de aşık olmak için! Ya da belki Hollywood yıldızlarıyla birlikte sabahlara kadar eğlenip, alışveriş yapmak için...