Trend yaratıcısı mı yoksa iyi bir trend takipçisi mi, diye sorduğumda tüm moda tutkusuyla “Moda nereye gidiyorsa ben de oraya koşuyorum, hatta atlıyorum ve bu halimi çok seviyorum” diyor gülerek. “Moda haftaları bu yüzden tam benim işim!” Trend yarattığını iddia edecek kadar saygısız olamayacağının da altını çiziyor. “Podyumda izlediğimiz defileler sancılı bir yaratım sürecinden geçiyor. Her sezon yeni bir yaratıcılık örneğinin tasarıma dönüşümünü izliyoruz. Yüzlerce hatta binlerce kreatif ruhun emeği var. Ben de naçizane trend yaratabilen vizyonerleri destekliyorum. Onlar dans ediyorlar, ben danslarına eşlik ediyorum.” Odadaki yatağın karşısındaki koltukta Dello Russo’yu pür dikkat dinlerken asistanlarından Nino montajladığı son Reels videosunu gösteriyor. Bir an önce onayını alıp yayınlaması gerekecek. Çevresinde ondan habersiz kuş uçmuyor. Her şeyiyle bizzat ilgileniyor. Moda sahnesinde rengarenk, dur durak bilmeyen ve dizginlenemeyen enerjisi özel hayatına da sirayet ediyor mu, merak ediyorum. Acaba dört duvar arasında nasıl biri? “Yaptığımız iş kişiliğimizle çok bütüncül, doğrudan orantılı. Beni nasıl görüyorsan öyleyim. Zaman zaman kendi özel alanımı yaratma, kendi kabuğuma çekilme ihtiyacı hissediyorum. Sabahları çok erken kalkıp yüzüyorum, meditasyon yapıyorum. Gün içerisinde çok hareketli ve kalabalığım. Enerjimi dengeleyebilmek, beslenebilmek adına zihnimi boşaltmam gerekiyor.” Kalabalık olma halini seviyor Dello Russo. Kalabalıktan kastı insan kalabalığı değil, fikir kalabalığı, üretme kalabalığı. Sette de öyle. “Moda ekip işi. Hepimiz bir halkanın parçasıyız. Süreci birlikte belirliyoruz, şekillendiriyoruz. Böyle bir üretimde kimsenin kendini kapatma gibi bir lüksü yok. Herkes meydanda olmalı. İşin tılsımı bu sayede ortaya çıkıyor.” Modanın vitrindeki tılsımı bol fakat iklimindeki tılsım hala büyük bir tartışma konusu. Üstelik dijital dünya ile birlikte bugünden yarına anlık parlayan popüler isimler çoğaldıkça moda editörlüğünün, kreatif direktörlüğün, içerik üreticilerinin genel olarak yaratıcı sektörün değer üretebilme, değer katabilme gücü sorgulanıyor. “Dijital dünya bir devrim. Benim de var olduğum, desteklediğim demokratik bir alan. Ancak içerisinde oluşan fenomenal hareketleri iyi okumak gerekiyor. Bakalım 10 yıl sonra da benzer trendleri görebilecek miyiz, kalıcı olunabilecek mi? Yaratmak için çok çalışmak lazım. Yeri geldiğinde savaşmak lazım. Moda kültürsüz, referanssız var olamaz, üretmek de.” 90’larda kolektif üretimin en lezzetli olduğu yıllardan geliyor Dello Russo. “Fotoğrafçılardan tasarımcılara dünyanın en yetenekli insanlarıyla çalıştım. Hepimizin tek bir ortak amacı vardı, değer üretmek. Değer fikirle, kalıcılıkla var olur. Özgüvenini para ve şöhretle inşa edenler koca bir özgüvensizliğe mahkumdurlar. Özgüven bilgiden, kültürden, öğrenmekten gelmeli. Aksi takdirde hayatın gerçek akışını, dinamiğini anlamak çok zor. Nihayetinde en basit sorunun cevabını araştırmak, öğrenmek için bile bilgi gerekiyor.” Bildiğim kadarıyla dünyanın en geniş moda arşivine sahip Dello Russo. “Artık değilim. Bir noktadan sonra bu kadar çok kıyafete sahip olmak yük olmaya başladı ve 2018’de arşivimde bulunan çoğu özel parçayı bir vakıf için bağışladım. İkinci bir hayatları oldu anlayacağın.”
İki modaperest bir araya gelmişken başlıyoruz haute couture’den dem vurmaya. Ben “Özgürlük!” diyorum, Dello Russo “Düşler bütünü” diyor. “Realite dediğimiz şey çok haşin, çok sert. Rüyalardan, düşlerden uzak. Haute couture, düşlere kaçma özgürlüğü benim için. Bir çeşit tedavi yöntemi. Hayatın sertliğinden uzaklaşmak istediğim her an couture’e tutunuyorum. Şiir gibi, beste gibi, kitap yazmak gibi...” Her şeyi giyilebilir kılan bir kadın Dello Russo. Bir başkasının üzerinde gördüğünüzde burun kıvırabileceğiniz parçalar bile onun dokunuşuyla farklı bir boyuta taşınıyor. “O da benim farkım” diyor içten kahkahasıyla. “Hala alışverişe çıkmaya bayılıyorum. Bir butiğe girip kıyafetlere dokunup seçmek en büyük keyfim. Dokunmadan doğru parçaları seçmen mümkün değil... Üzerinde neyi taşıdığını tanıman şart!” Sette de her şeyi iyi tanıyor. Saçını bile bir noktadan sonra kendi yapıyor, makyajını da. Teknik detaylara da hakim. Işığı bir fotoğrafçı kadar iyi biliyor. Poz verirken tafta bir elbisenin nasıl hareket edeceğini neredeyse matematiksel hesaplıyor. Sadece onu gözlemleyerek bile öğreniyorsunuz. İflah olmaz bir mükemmeliyetçi. Beş saatlik çekimimizin sonuna yaklaşırken, henüz tüm kıyafetleri çekemediğimizi fark edince, Hermés 2023 İlkbahar/Yaz defilesine uğrayıp geri geleceğini söylüyor. Belirtmeden geçemeyeceğim, ayrıldığı sete geri dönmesi AdR tarihinde karşılaştığımız bir durum değil. “Kusursuz bir sonuç için çabalamak, emek vermek lazım!” diyor ve ekliyor: “Condé Nast’ta 35 yılım geçti, neredeyse tüm kariyerim. 18’i Franca (Sozzani) ile, 17’si Vogue Japonya’da. Düşünüyorum da uzun soluklu ilişkiler, dostluklar kurmuşuz. Aramızda güven vardı bir kere. Sapasağlamdık. L’Uomo Vogue’da altı yıl boyunca Steven Klein ile çalıştım mesela. Sadece onunla kapak çektim. Yaratıcılığımızı sürdürülebilir kılmak için. Artık böyle çalışmak imkansız. Kalitenin belirli bir ölçüde düşmesi de galiba bu yüzden, hiçbir şeyi sürdüremediğimizden. Bir fikri bile... Uzun ve köklü ilişkileri mumla arar olduk, devamlılık önemli.” Geçmişe özlemle yaklaşsa da geleceğe dair umudu var. “Bir gün her şey kırılıp dökülüp yeniden inşa edilecek. O derinlere indiğimiz günler de gelecek.” Üniversiteye giden yeğenlerinden örnek verirken kendi gençliğine dönüyor. “Milano’da her cumartesi Via Montenapoleone’deki butikleri buluşma üssü olarak belirlerdik. Önceliğimiz alışveriş değildi; buluşmaktı, paylaşmaktı ama artık pek mümkün değil. Bırak buluşmayı ihtiyaçtan bile sokağa çıkılmıyor.” Geçtiğimiz günlerde Amazon’dan kalem sipariş eden asistanını da anmadan geçmiyor. “Ne Amazon’u! Git mağazadan al. Görerek, deneyimleyerek seç.” Her fırsatta deneyimin ehemmiyetinden bahsediyor. Hoş, yeni neslin teknolojik cihazlar ve dijital mecralar aracılığıyla edindikleri sanal tecrübenin gerçekte nasıl bir deneyime dönüştüğünü pek kestiremiyoruz ama yeni nesil kreatif direktörleri, tasarımcıları radarımıza aldığımızda, en azından moda sektörü için zanaatkarlığın ve geleneğin önceliğini yitirdiğini gözlemleyebiliyoruz. Altı ayda bir değişen kreatif direktörler de cabası. İçinde bulunduğumuz döngü ve düzen fiilen tüketiyor. “Her şey yeni nesil üzerine kurulu ve çok çabuk değişiyor. An geliyor tasarımcıların isimlerini bile hatırlamıyorum. İlk kez böyle bir şeyle karşılaşıyorum. Hepsi daha çocuk ama şahaneler! Yeni nesilde de geleceği şimdiye taşıyan muhteşem yetenekler var, haklarını yemeyelim. Bir de dijital dünya olmadan artık hayatta kalmamız mümkün değil. Gelenekten geleceğe doğru dengeyi bulmak şart! Adaptasyon da şart tabii!”