MODA

Anna Dello Russo, namıdiğer AdR

40 yıllık kariyeriyle moda ve yayıncılık sektörünün son ikonlarından. Her şeyi giyilebilir kılan bir stil dehası. Katıldığınız bir defilede yanınızdan geçiyorsa fotoğrafçıların “Bir kare daha Anna!”, “Anna sağa bak!”, “Anna bana da bak!” çığlıklarını duymamanıza imkan yok. Paris’te buluştuğumuz Dello Russo düşler bütünü dediği özel haute couture çekimiyle ilk kez bir L’Officiel edisyonu için objektif karşısında. Sadece bize bakıyor.

dress clothing apparel evening dress gown fashion robe female person woman
Hayatımın en telaşlı, bir o kadar da heyecanlı defilelerinden Prada 2023 İlkbahar/Yaz defilesini izlemek için hızlı adımlarla Fondazione Prada’nın yanında bulunan defile alanına doğru ilerliyorum. Her sezon olduğu gibi trafiği durma noktasına getiren araçlarımızdan inip alana ulaşmak için 500 metrelik bir yürüme mesafesi var. Hava Milano’da bir eylül sonu için ziyadesiyle sıcak. Defile başladı başlayacak. Geç mi kalıyorum diye telaşlanırken Anna Dello Russo ile defile öncesi ayaküstü bir toplantı için sözleştiğimiz gerçeğini hatırlıyor ve iyice panikliyorum. Soluk soluğa kalışımı ve alnımda yakıcı güneşten mütevellit beliren ter damlacıklarını saymazsak, Dello Russo’nun huzuruna çıkmak için hazırım. Daha doğrusu hazır olduğuma inanmak istiyorum. Moda ve yayıncılık kariyerimin idol figürlerinden Dello Russo. Önünde ceket ilikleme ihtiyacı hissettiğim bir ikon. Kreatif Direktör Maha Haider ile beraber yanına gider gitmez “Ciao İnan, söyle bakalım ne yapıyoruz?” diyor heyecanla. O kadar direkt ki ben de aynı netlikte cevap veriyorum. “Kapak çekiyoruz Anna!” Kapanan ışıklara ve güvenliğin defile başlangıcına dair uyarılarına aldırış etmeden “Çekimi Paris’te yapıyoruz, haute couture çekiyoruz” diyerek çekimin ana hatlarını büyük ölçüde belirliyor. Onu yakından tanıyanlar bilir, kendisi pek öneri kabul etmiyor... Kapak çekimi toplantısını kapak kızının kendisiyle Prada defilesinin başlamasına saniyeler kala, ön sıra davetlilerinin şaşkın bakışları arasında yapıyor olmamız, içerisinde bulunduğumuz gerçeküstü durumu yeterince açıklıyor. “Fotoğrafçı kim?” diye soruyor. “Riccardo Apostolico” diyorum. “İtalyan ve genç olduğu sürece sıkıntı yok” diyor gülerek. Gençleri, genç fikirleri seviyor Dello Russo. Sevmekle kalmıyor, ellerinden tutuyor, destekliyor. Ünlü fotoğrafçılar Luigi&Iango’dan Giampaolo Sgura’ya, başarılı tasarımcı Alessandro Dell’Acqua’dan GCDS’in kurucusu ve kreatif direktörü Giuliano Calza’ya özellikle İtalyan moda sahnesinde dokunmadığı isim yok. Bunlar aklıma ilk gelenler... Muhtemelen kariyerimde bağlayıp bağlayabileceğim en hızlı kapak projesi diye başlayan sevincim, çekime Paris Moda Haftası’nın telaşı arasında hazırlanmak için bir haftadan kısa bir süremizin kaldığı gerçeği ile yüzleşince yerini haklı bir anksiyeteye bırakıyor.
Paris’te sabah altı buçuk. Milano Moda Haftası’nın yorgunluğunu atlatamadan soluğu sette alıyorum. Dello Russo’nun müsait olduğu saat aralığı sabah dokuzdan öğlen ikiye kadar. Yalnızca beş saat içerisinde saç, makyaj hazırlığı ve haute couture’e adanmış bir kapak çekimini gerçekleştirmemiz gerekiyor lakin bu işin duayenine set hazırlamak öyle kolay değil. İnsanın bacaklarını titreten cinsten. Maraton koşmak gibi bir şey. Kendimi bir yayın direktörü, moda direktörü gibi değil resmen set asistanı gibi hissediyorum. Üzerinde AdR yazılı tişörtü, gri eşofman altı, sneaker’ları ve toplu saçlarıyla geliyor sete. Yüzünde sıfır makyaj. İlk olarak kendisi için özenle hazırladığımız korunaklı giyinme alanına müdahale ediyor. “Açalım burayı. Hiçbir yeri kapatmayalım. Her şeyi görebilmeliyim. Ferah olmalı.” Akabinde makyaj odasını bile stüdyonun tam göbeğine taşıyarak sette kolektif bir enerjiyle çalışmanın ne kadar kıymetli olduğunu anlatıyor. Kıyafetlerin durduğu yer de değişiyor tabii. “Tam gözümüzün önünde, yanı başımızda durmalılar.” Kıyafetlerin asılı olduğu eşeklerin yanına kendi masasını kuruyor. Işık asistanından makyaj sanatçısına, fotoğrafçıdan kreatif direktöre hepimiz Dello Russo’yu seyre dalıyoruz. Film izler gibi...

“Yayıncılar arasındaki keskin ayrımlar ve çizgiler ortadan kalktı, kalkmaya da devam edecek. Ürettiğin içerik kadarsın ve içeriğinle varsın.” - Anna Dello Russo

Hazırlık aşamasında stüdyoda çalan müziği kapattırıyor tüm ciddiyetiyle. “Çalışmaya geldik, partilemeye değil.” Ne zaman ki Riccardo deklanşöre basıyor müzik o an çalmaya başlıyor. Enerjisini yükseltmek, moda girmek için. Çekim boyunca özel isteği üzerine Dua Lipa şarkıları çalıyor. Aralıksız çalmadığını not düşmek isterim, yalnızca Dello Russo poz verirken dinliyoruz. Fotoğrafları görmek istediği anda müzik susuyor.

Kocaman özel bir kasanın içerisinde gelen Valentino Haute Couture 2022-23 Sonbahar/Kış Koleksiyonu’nun benim için en özel tasarımıyla başlıyoruz çekime. Pembe elbisenin tamamlayıcısı olan Philip Treacy imzalı tüylü kafa aksesuarını başına geçirir geçirmez Dello Russo’nun modaya ve kıyafetlere olan tutkusunu hissediyorsunuz. Tasarımlara ruhları varmış gibi davranıyor. Öyle ki set boyunca kıyafetlere kendisi dışında bir benim bir de asistanının dokunmasına müsaade ediyor. “Nefes almaları gerekiyor. Onları boğmayalım.” İtiraf edeyim, kendimi biraz ayrıcalıklı sayıyorum.

Çekimin ertesi günü röportaj yapmak için Paris’te kaldığı Mandarin Oriental’daki 213 numaralı odasına çıktığımda ilk olarak kıyafetlerle kurduğu duygusal bağı soruyorum. Gerçi odasına baktığınızda cevabı az çok tahmin ediyorsunuz. Kıyafetler koridordan yatak odasına kadar uzanan eşeklerde özenle asılmış. Katıldığı defilelerde, etkinliklerde gün içerisinde değiştirdiği sayısız kıyafet -bir kısmı odasına yeni ulaşmış, bir kısmı da geri gönderilmek için iki asistanı tarafından özenle paketleniyor- mağaza vitrinlerinden bile daha düzenli. “Kıyafetler en yakın arkadaşlarım. Çocukluğumdan beri kıyafetlerimle konuşuyorum, dertleşiyorum. Hissediyorum onları. İnanılmaz saygı duyuyorum çünkü kendimi özgürce ifade etmemi sağlıyorlar.” Modayı tasvir ettiği gibi bir ifade biçimi olarak kullanıyor Dello Russo. 1980’lerin sonundan günümüze yıllar içerisinde oluşan eklektik, deneysel, cesur ve sokak stili fotoğrafçılarının kadrajından asla çıkmayan stil kimliği geçmişte bu kadar renkli değildi. Nedenini kendi ifadesiyle her daim peşinden koştuğu trendlere bağlıyor. “80’lerin sonlarına doğru her şey çok siyahtı. 90’ların ortasındaysa minimalizmle tanıştık. Helmut Lang’ın androjen dünyası, Rei Kawakubo ve Yohji Yamamoto’nun yarattığı minimalist Japon etkisi... Hepsinden çokça beslendim. Şimdiye kıyasla daha renksizdim çünkü takip ettiğim trendler öyleydi.”

“Kıyafetler en yakın arkadaşlarım. Çocukluğumdan beri kıyafetlerimle konuşuyorum, dertleşiyorum. Hissediyorum onları. İnanılmaz saygı duyuyorum çünkü kendimi özgürce ifade etmemi sağlıyorlar.” - Anna Dello Russo

accessories person woman adult female feather boa face head
Trend yaratıcısı mı yoksa iyi bir trend takipçisi mi, diye sorduğumda tüm moda tutkusuyla “Moda nereye gidiyorsa ben de oraya koşuyorum, hatta atlıyorum ve bu halimi çok seviyorum” diyor gülerek. “Moda haftaları bu yüzden tam benim işim!” Trend yarattığını iddia edecek kadar saygısız olamayacağının da altını çiziyor. “Podyumda izlediğimiz defileler sancılı bir yaratım sürecinden geçiyor. Her sezon yeni bir yaratıcılık örneğinin tasarıma dönüşümünü izliyoruz. Yüzlerce hatta binlerce kreatif ruhun emeği var. Ben de naçizane trend yaratabilen vizyonerleri destekliyorum. Onlar dans ediyorlar, ben danslarına eşlik ediyorum.” Odadaki yatağın karşısındaki koltukta Dello Russo’yu pür dikkat dinlerken asistanlarından Nino montajladığı son Reels videosunu gösteriyor. Bir an önce onayını alıp yayınlaması gerekecek. Çevresinde ondan habersiz kuş uçmuyor. Her şeyiyle bizzat ilgileniyor. Moda sahnesinde rengarenk, dur durak bilmeyen ve dizginlenemeyen enerjisi özel hayatına da sirayet ediyor mu, merak ediyorum. Acaba dört duvar arasında nasıl biri? “Yaptığımız iş kişiliğimizle çok bütüncül, doğrudan orantılı. Beni nasıl görüyorsan öyleyim. Zaman zaman kendi özel alanımı yaratma, kendi kabuğuma çekilme ihtiyacı hissediyorum. Sabahları çok erken kalkıp yüzüyorum, meditasyon yapıyorum. Gün içerisinde çok hareketli ve kalabalığım. Enerjimi dengeleyebilmek, beslenebilmek adına zihnimi boşaltmam gerekiyor.” Kalabalık olma halini seviyor Dello Russo. Kalabalıktan kastı insan kalabalığı değil, fikir kalabalığı, üretme kalabalığı. Sette de öyle. “Moda ekip işi. Hepimiz bir halkanın parçasıyız. Süreci birlikte belirliyoruz, şekillendiriyoruz. Böyle bir üretimde kimsenin kendini kapatma gibi bir lüksü yok. Herkes meydanda olmalı. İşin tılsımı bu sayede ortaya çıkıyor.” Modanın vitrindeki tılsımı bol fakat iklimindeki tılsım hala büyük bir tartışma konusu. Üstelik dijital dünya ile birlikte bugünden yarına anlık parlayan popüler isimler çoğaldıkça moda editörlüğünün, kreatif direktörlüğün, içerik üreticilerinin genel olarak yaratıcı sektörün değer üretebilme, değer katabilme gücü sorgulanıyor. “Dijital dünya bir devrim. Benim de var olduğum, desteklediğim demokratik bir alan. Ancak içerisinde oluşan fenomenal hareketleri iyi okumak gerekiyor. Bakalım 10 yıl sonra da benzer trendleri görebilecek miyiz, kalıcı olunabilecek mi? Yaratmak için çok çalışmak lazım. Yeri geldiğinde savaşmak lazım. Moda kültürsüz, referanssız var olamaz, üretmek de.” 90’larda kolektif üretimin en lezzetli olduğu yıllardan geliyor Dello Russo. “Fotoğrafçılardan tasarımcılara dünyanın en yetenekli insanlarıyla çalıştım. Hepimizin tek bir ortak amacı vardı, değer üretmek. Değer fikirle, kalıcılıkla var olur. Özgüvenini para ve şöhretle inşa edenler koca bir özgüvensizliğe mahkumdurlar. Özgüven bilgiden, kültürden, öğrenmekten gelmeli. Aksi takdirde hayatın gerçek akışını, dinamiğini anlamak çok zor. Nihayetinde en basit sorunun cevabını araştırmak, öğrenmek için bile bilgi gerekiyor.” Bildiğim kadarıyla dünyanın en geniş moda arşivine sahip Dello Russo. “Artık değilim. Bir noktadan sonra bu kadar çok kıyafete sahip olmak yük olmaya başladı ve 2018’de arşivimde bulunan çoğu özel parçayı bir vakıf için bağışladım. İkinci bir hayatları oldu anlayacağın.”
İki modaperest bir araya gelmişken başlıyoruz haute couture’den dem vurmaya. Ben “Özgürlük!” diyorum, Dello Russo “Düşler bütünü” diyor. “Realite dediğimiz şey çok haşin, çok sert. Rüyalardan, düşlerden uzak. Haute couture, düşlere kaçma özgürlüğü benim için. Bir çeşit tedavi yöntemi. Hayatın sertliğinden uzaklaşmak istediğim her an couture’e tutunuyorum. Şiir gibi, beste gibi, kitap yazmak gibi...” Her şeyi giyilebilir kılan bir kadın Dello Russo. Bir başkasının üzerinde gördüğünüzde burun kıvırabileceğiniz parçalar bile onun dokunuşuyla farklı bir boyuta taşınıyor. “O da benim farkım” diyor içten kahkahasıyla. “Hala alışverişe çıkmaya bayılıyorum. Bir butiğe girip kıyafetlere dokunup seçmek en büyük keyfim. Dokunmadan doğru parçaları seçmen mümkün değil... Üzerinde neyi taşıdığını tanıman şart!” Sette de her şeyi iyi tanıyor. Saçını bile bir noktadan sonra kendi yapıyor, makyajını da. Teknik detaylara da hakim. Işığı bir fotoğrafçı kadar iyi biliyor. Poz verirken tafta bir elbisenin nasıl hareket edeceğini neredeyse matematiksel hesaplıyor. Sadece onu gözlemleyerek bile öğreniyorsunuz. İflah olmaz bir mükemmeliyetçi. Beş saatlik çekimimizin sonuna yaklaşırken, henüz tüm kıyafetleri çekemediğimizi fark edince, Hermés 2023 İlkbahar/Yaz defilesine uğrayıp geri geleceğini söylüyor. Belirtmeden geçemeyeceğim, ayrıldığı sete geri dönmesi AdR tarihinde karşılaştığımız bir durum değil. “Kusursuz bir sonuç için çabalamak, emek vermek lazım!” diyor ve ekliyor: “Condé Nast’ta 35 yılım geçti, neredeyse tüm kariyerim. 18’i Franca (Sozzani) ile, 17’si Vogue Japonya’da. Düşünüyorum da uzun soluklu ilişkiler, dostluklar kurmuşuz. Aramızda güven vardı bir kere. Sapasağlamdık. L’Uomo Vogue’da altı yıl boyunca Steven Klein ile çalıştım mesela. Sadece onunla kapak çektim. Yaratıcılığımızı sürdürülebilir kılmak için. Artık böyle çalışmak imkansız. Kalitenin belirli bir ölçüde düşmesi de galiba bu yüzden, hiçbir şeyi sürdüremediğimizden. Bir fikri bile... Uzun ve köklü ilişkileri mumla arar olduk, devamlılık önemli.” Geçmişe özlemle yaklaşsa da geleceğe dair umudu var. “Bir gün her şey kırılıp dökülüp yeniden inşa edilecek. O derinlere indiğimiz günler de gelecek.” Üniversiteye giden yeğenlerinden örnek verirken kendi gençliğine dönüyor. “Milano’da her cumartesi Via Montenapoleone’deki butikleri buluşma üssü olarak belirlerdik. Önceliğimiz alışveriş değildi; buluşmaktı, paylaşmaktı ama artık pek mümkün değil. Bırak buluşmayı ihtiyaçtan bile sokağa çıkılmıyor.” Geçtiğimiz günlerde Amazon’dan kalem sipariş eden asistanını da anmadan geçmiyor. “Ne Amazon’u! Git mağazadan al. Görerek, deneyimleyerek seç.” Her fırsatta deneyimin ehemmiyetinden bahsediyor. Hoş, yeni neslin teknolojik cihazlar ve dijital mecralar aracılığıyla edindikleri sanal tecrübenin gerçekte nasıl bir deneyime dönüştüğünü pek kestiremiyoruz ama yeni nesil kreatif direktörleri, tasarımcıları radarımıza aldığımızda, en azından moda sektörü için zanaatkarlığın ve geleneğin önceliğini yitirdiğini gözlemleyebiliyoruz. Altı ayda bir değişen kreatif direktörler de cabası. İçinde bulunduğumuz döngü ve düzen fiilen tüketiyor. “Her şey yeni nesil üzerine kurulu ve çok çabuk değişiyor. An geliyor tasarımcıların isimlerini bile hatırlamıyorum. İlk kez böyle bir şeyle karşılaşıyorum. Hepsi daha çocuk ama şahaneler! Yeni nesilde de geleceği şimdiye taşıyan muhteşem yetenekler var, haklarını yemeyelim. Bir de dijital dünya olmadan artık hayatta kalmamız mümkün değil. Gelenekten geleceğe doğru dengeyi bulmak şart! Adaptasyon da şart tabii!”

“Yarının ne getireceğini kim bilebilir ki... Ben gelecekle alakalı durağanlığı değil, tam aksine belirsizliği seviyorum. Durduğum yerde saymayacağım kesin.” - Anna Dello Russo

accessories person woman adult female dress clothing formal wear fashion feather boa
Eleştirmeyen, anlamaya çalışan bir bakış açısı var. Hep öyle olmuş. Yenilik ve yenicilik, vazgeçemediği iki kavram. “Yeniliğin arkasında durdum her zaman. Desteklemekten korkmadım. Geriye dönüp baktığımda destek olduğum isimler kendilerini halihazırda var etmeyi başarmış kişilerdi.” Mütevazılığına bakmayın, önünü açtığı, parlattığı isimlerin listesi bir hayli kabarık. Güncel listeye baktığımızda Milano’nun en popülerleri The Attico kızları Gilda&Giorgia’ya, GCDS’in prensi Giuliano Calza’ya geliyor söz. Bu isimlerin yanında Amina Muaddi’yi ve Valentino Marka Strateji Direktörü Yiğit Turhan’ı anmadan olmaz. Aralarında her sektöre örnek olmasını dilediğim
bir dostluk ve dayanışma var. Bu dayanışmayı Dello Russo da gururla takip ediyor. “Giuliano’yla tanışır tanışmaz ışığını fark ettim. Onda Jean Paul Gaultier enerjisi var. Parlayacağına hep inandım, bunu ona başından beri söyledim ve yıldızlaştılar.
Türkçe’deki yumuşak g telaffuzunu ilk kez duyduğundan Yiğit’e yıllardır “Yii-cit” diye seslendiğini fark edince hızlandırılmış bir Türkçe’ye giriş dersi başlatıyoruz. Röportaj esnasında yalnızca sorduklarımı yanıtlamıyor, aksine o da soruyor. Küçük bir kız çocuğu kadar meraklı. Hayat iştahı, keşif iştahı çok yüksek. Muhtemelen yaratıcılığı da böyle çoğalıyor. “Basılı dergiyi seviyorsun, gözlerinden belli” diyor dergiciliğin geleceğine dair konuşmamızın zeminini hazırlarmışçasına. Tespitine imzamı atıyorum. “Yayıncılar arasındaki keskin ayrımlar ve çizgiler ortadan kalktı, kalkmaya da devam edecek. Ürettiğin içerik kadarsın ve içeriğinle varsın.”
Bir dergi editörünün moda ikonu rütbesine ulaşmasını sağlayan kişi Dello Russo’nun ta kendisi. Sokak stilinin Avrupa’da esamesi okunmazken katıldığı defilelerde tasarımcıların kreasyonlarıyla boy göstermesi bir milat. Bugün birçok moda influencer’ına ilham olmuş bir dönüm noktası. “Versace defilesine Versace tasarımıyla katılmamı başta hiç anlamadılar. Meslektaşlarım bile garipsedi” diyor gülerek. “Dergide inşa ettiğimiz moda algısı sürreal. Hayallerle dolu, gerçeği pek yansıtmıyor ama sokakta oluşturduğumuz moda kimliği sahici ve çok renkli. Dikkat çekiyor. O dönem fotoğrafçıların modellerden ve koleksiyonlardan daha farklı içeriklere ihtiyacı vardı, koleksiyonlar web sitelerinde anında yayınlanmaya başlamıştı çünkü. Onlar da sokağa ve defile davetlilerine yöneldiler.”
2000’lerde Giovanna Battaglia ile New York Moda Haftası’nda katıldıkları bir defile çıkışında Battaglia’nın fotoğrafını çekmek isteyen sokak stili fotoğrafçısına verdiği şaşkın tepkiyi tebessümle hatırlıyor. “Ertesi gün stilinin ve çantasının yayınlandığını görünce ilginin moda figürlerine ve farklı stillere yoğunlaştığına tam anlamıyla ikna olduk.” O gün bugündür moda haftasında her sezon bir AdR şöleni izliyoruz. Katıldığınız bir defilede eğer Dello Russo yanınızdan geçiyorsa fotoğrafçıların “Bir kare daha Anna!”, “Anna sağa bak!”, “Anna bana da bak!”, “Anna arkanı dön!” çığlıklarını duymamanıza imkan yok. “Moda başlı başına bir kutlama. Sokakta daha güzel kutlanıyor. Moda aracılığıyla yaratılan topluluk hissiyatını, toplu kutlamaları çok önemsiyorum” diyor. Ne istediğini o kadar iyi biliyor ki ne önerilere sıcak bakıyor ne yapıcı olmayan eleştirilere. Fikrinizi sorduğunda durum değişiyor tabii. Dinlemesi için önce sorması gerekiyor. Şanslıyız, çekim sırasınca nadiren de olsa fikrimizi soruyor.Çekim bitiminde yorgunluğuna ve akşam BOF’un (Business of Fa shion) galasına katılacak olmasına rağmen kalıp bizimle birlikte fotoğraf seçmesi kendisine duyduğum saygıyı ikiye katlıyor. Karelerle alakalı netleştikten sonra bir kalem ve kağıt rica ediyor.
Her daim çantamda bulunan not defterimi veriyorum. Rastgele bir sayfa açıp derginin sayfa tasarımını çizmeye başlıyor. Belki bir gün çizdiği tasarımı paylaşırım. Şimdilik özel bir anı olarak bende saklı kalacak. Sırasıyla herkese teşekkür ettikten sonra setten ayrılıyor. Mandarin Oriental’daki odasında memnuniyetini dile getirirken ekipteki herkesin genç olmasından çok keyif aldığını söylüyor, derken yaşla alakalı vurucu bir cümle çıkıyor ağzından. “Bir an geliyor ve yaşsız hissetmeye başlıyorsun. İşte bu yaşsızlık müthiş bir cesaret gerektiriyor.” Peki bundan sonrası için nelerin hayalini kurduğunu, neleri planladığını, AdR için sırada nelerin olduğunu soruyorum. “Yarının ne getireceğini kim bilebilir ki... Ben gelecekle alakalı durağanlığı değil, tam aksine belirsizliği seviyorum. Durduğum yerde saymayacağım kesin. Artık biraz da keyif almaya bakacağım... Omuzlarımda fazla yük ve sorumluluk taşımak istemiyorum. Özellikle pandemiden bu yana çoğunlukla Puglia’dayım. Doğayla iç içe olduğum bir hayatım var ama bu şehirden uzaklaştığım anlamına gelmesin. Daha sırada bekleyen bir sürü projem var!” İtalya’nın güney bölgesinde bulunan Puglia’yı meşhur eden de Dello Russo. Her yaz mutlaka moda sektörünün bir araya geldiği bir parti verilir. Özellikle ağustos ayındaki yakın arkadaşı Giampaolo Sgura’nın doğum günü partisi dillere destandır. Otel odasından ayrılırken vedalaşmak için elimi uzattığımda içindeki sımsıcak Akdeniz ruhu ortaya çıkıyor. “Gel şöyle bir sarılalım.” Öpüşüp ayrılıyoruz, yazın Puglia’da görüşünceye dek.
MODA DİREKTÖRÜ, RÖPORTAJ INAN KIRDEMIR FOTOĞRAF RICCARDO APOSTOLICO SANAT YÖNETMENİ MAHA HAIDER Makyaj Lena Yasenkova Saç Anne Sofie Begtrup (Wise&Talented, Seamless1 ürünleri ile), Satoshi Klein Tırnak Sanatçısı Lora De Sousa Işık Asistanı Lorenzo Gerli Post Prodüksiyon Carola Carera Moda Ekibi Asistanı Savina Di Donna Fotoğraf Asistanı Chiara Kurtovic, Mauro Fiorito Başta Manuel Bogliolo ve Nino Tortora olmak üzere tüm MP Projects ekibine özel teşekkürlerimizle!

Tags

Tavsiye edilen içerikler