Ersin Pamuksüzer ile Wellness hakkında
2005 yılında The LifeCo'yu kurarak hem ülkemizde hem de dünyada wellness alanında büyük başarı yakalayan Ersin Pamuksüzer, sağlıklı iyi yaşam felsefesinin kodlarını çözmüş durumda. Wellness dünyasıyla 46 yaşında tanışarak 17 senedir yaşamın doğrusunu öğrenmeye, vücuda iyi geleni öğrenmeye devam eden Ersin Pamuksüzer ile wellness trendlerini, geleceğini ve wellness turizmini konuştuk.
Son zamanlarda “wellness/sağlıklı yaşam” kelimesi her geçen gün daha da popülerleşiyor. Hatta günümüzün yükselen trendi ve en hızlı büyüyen sektörü de diyebiliriz. Bunun nedenini neyle bağlıyorsunuz?
En büyük nedeni şu; doğarken her insan belirli bir programla dünyaya geliyor. Her insanın aslında doğada yaşamını idame etme, sürdürme alt yapısı bulunuyor. Bu altyapı tamamen doğaya göre planlanıyor. Fakat bugün yaşadığımız dünyadaysa çok ciddi miktarda doğanın üstüne oturmuş, rahatsız edici unsurlar var. Bunların değişik örneklerini vermek gerekirse domates Temmuz ve Ağustos ayı besinidir. Ocak ayında da yiyebiliyorsanız eğer, doğa dışında bir hareket gerçekleştirdiğiniz anlamına gelir. Doğada ülkeler, sınırlar, masalar, sandalyeler makyaj malzemeleri bulunmaz. Biz bunları yaratarak doğanın ötesine gidiyoruz. Doğadaki bir insanın sosyal olarak diğer insanlarla olan ilişkisi normalde maksimum yüz kişiye kadar çıkabilir. Bugün, baktığımızda bu çok ciddi rakamlara ulaşıyor. Sosyal medyada insanlar yüz kişiyi bir haftada bile tanıyabiliyor. Bunların hepsinin normalde insanın doğada az uyarıcıyla yaşayacağı şekilde karşısına çıkması gerekir. Çok karmaşık ve çok uyarıcı bulunan bir ortamda insanın bunları yönetme alt yapısıyla donatılmamış olması, kronik hastalıklar depresyon, stres gibi zihinsel sorunlar, Alzheimer, yüksek tansiyon, şeker gibi doğada olmayan hastalıklar ve doğada olmayan insan halleri ortaya çıkıyor. Bunlar arttıkça wellness’ın ya da iyi yaşamın önemi ve ona olan talep de haliyle artıyor. Yani kısacası bir uyumsuzluk var. Varoluş altyapımız ile etrafımızı çeviren, içinde yaşadığımız dünya arasındaki uyumsuzluk bizi kötüleştiriyor, biz de bundan nasıl kurtuluruz diye iyi yaşam ve wellness’ın peşine düşüyoruz.
Sağlıklı yaşamak bir yaşam biçimi hatta rutini olması gerekirken trend olarak varlığını sürdürüyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu, her konuda böyledir. Uyarı sayısı arttıkça insanların derinliği azalıyor bu yüzden hep yüzeysel yaşamaya başlıyorlar. Yüzeysel yaşamın en kolay hayat bulduğu yer trendlerdir. Şimdilerde trend demek, bir şeye takılıp uzun süre onu kullanmak veya onunla yaşamak. Fakat bir şeyin hakkını vererek yapmak istiyorsanız derinliğine inmek gerekiyor. Fakat insanlar kökleri olmayan, yüzeysel şeylere daha çok yöneliyor. Bu da trendlerden kaynaklanıyor.
Sağlıklı yaşam dünyasına giriş genellikle ya trend olduğu için, ya da hayat bizi zorladığı için gerçekleşiyor. Hayat kalitemizin azalması ya da başımıza gelen bir hastalık özellikle hayat tarzımızı değiştirmemiz konusunda etken oluyor. Sizce neden?
İşte bunlar aynı durumun devamı. Hayatta uyarı sayısı arttıkça ve insanın yüzeyselleşmesi arttıkça acilci bir yaşamın içine çekiliyorsun. Sürekli şartlar, ortamlar insanı bir yerden bir yere sürüklüyor. Kendi ajandan yok, kendi derin bir planın yok. Hayat nereye çekerse, hayatın unsurları nereye çekerse oraya gidiyorsun. Bunun da bir kriz olması halinde farkına varıyorsun. Bu mecburi, istem dışı bir duruş oluyor. Bu farkındalık sırasında da doğruyu bulabilirsiniz ama çoğu insan bulmuyor. Hayat insanları wellness’a itse bile bu insanlardan yüzde 10’u anlayıp bu düzeni devam ettiriyor. Geri kalan dertlerini çözdüklerini zannettikleri anda yine eski karmaşaya düşüp yavaş yavaş yok olmaya devam ediyorlar.
Wellness turizminde öne çıkan trendler neler? Bu alanda gelecekte bizleri neler bekliyor?
Öne çıkan trendlerden biri sebze bazlı beslenme yani vegan, vejetaryen beslenme. Benim buralara sebze giremez dediğim yerlere sebze girdi. Fransa’da dağlarda et ve patates dışında sebze garnitür sayılıyordu, şimdi kinoa salatası servis ediliyor. İkinci olarak özel çözümler var mesela Amerika’da akşamdan kalan insanlara ayılmaları için eve gidip damardan “IV” denilen vitamin veren kurumlar var. Bu wellness adı altında parçalı şekilde değişiyor. Bizim wellness hizmetimiz “Holistic Wellness” yani hareketliliğin, yediğin, içtiğin, yaşam ortamının ilişkilerini içerecek şekilde bir wellness sürecine girmek. Biz bunu da verdiğimiz inziva hizmetiyle yapıyoruz. Onun dışındaki wellness kavramına bulaşmıyoruz. Kalıcı, uzun vadeli şeylerin dışında “pampering” gibi hizmetlerde bulunmuyoruz.
Açıklanan raporlar wellness turizminin en çok büyüyen alanlardan biri olduğunu gösteriyor. 2019’da wellness turizmi 639 milyar dolaklık bir sektör haline gelmiş. Sağlık ve huzur için detoks, sağlık ve spa merkezlerine yapılan seyahatler sizce neden bu kadar arttı?
Başlarda bahsettiğim gibi insanlar kendilerini kaybolmuş hissediyor, sorunlarını görüyorlar, çözüm arıyorlar ve çözüm de kolay olmuyor. Onların bir yatırım yapması, kendilerine iyi gelecek bir şey yapmaları gerekiyor. Bütün bunları söyleyerek bir artış olduğunu kabul edebiliriz fakat bahsedilen rakamların çok az kısmının wellness ile alakası var. Çünkü wellness kavramının içinde çok kirlilik var. “Pampering” bir wellness şekli olarak görülüyor. Bali’de kumsalda kokteyl içtiğin, günde bir kere masaj aldığın tatile de wellness deniyor. Orada bir wellness yok kokteyl içiyorsun, yemek yiyorsun hatta telefonunla dünyayı yönetiyorsun. Bunun wellness’la tek ortak yanı ortamın wellness’a uygun olması. O yüzden verilen rakam, gerçek wellness için çok yüksek bir rakam.
Son zamanlarda ülkemizde glutensiz, şekersiz, laktoksuz hatta vegan beslenme türleri çok ilgi görmeye başladı. Süper besinler her yerde karşımıza çıkıyor. Ayurvedik tarifler yükselişte. Bu tip gıda markaları kuruluyor, restoranlar açılıyor. Değişen beslenme rutinlerimiz hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben bunların iyiye doğru bir gayret olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak bunun içinde de kaybolmamak lazım. Vegan, glütensiz, şekersiz… Bu tip kavramların içine girince temeli kaybediyorsun. Temel aslında çok basit, doğada mevsiminde yetişen gıdaları yiyeceksin. Bunları da yeterinden fazla yemeyeceksin. Sistem çok basit kurgulanmış bir sistem. Burada iki tane sorun var; biri doğada yetişen şeyleri değiştiriyorsun, mesela laktozsuz süt gibi. Bunları olumlu fakat kafa karıştıran ve işin temeline inmeyi engelleyen bir davranış dizisi olarak görülebiliriz. Doğru bir zemine oturtmak lazım.
Şaşırtıcı teknolojik çalışmalar da sağlıklı yaşam dünyasını etkisi altına almaya başladı. Özellikle Silikon Vadisi’ndeki birçok startup çalışmaları hayat kalitemizi artıracak terapi ya da uygulamalar karşımıza çıkıyor.
Olumlu düşünüyorum. Bu start-up dünyasında yaşayan insanlar normal dışı düşünen insanlar. Bunların elbette bir hastalığa yönelik çözümleri olacaktır. Kaliteli yaşam için ellerinden geleni yapacaklardır. Tabii ki çok faydası var ama insan bunların dışında kendine bir dünya yaratabiliyorsa olumludur. Teknolojinin olumlu yanları var ama normal yaşamda buralara çok girince o zaman da ruh hastası oluyorsun. Bir taraftan şekerini ölçüp diğer taraftan nefes alışını, hücrelerindeki oksijen miktarını kontrol eder ve bu verilerle nasıl ilişkide olunur bilmiyorsan panikleyip öğlene kadar panikten ölebilirsin. Yaşamdaki en büyük unsurlardan biri kendini yenileme, diğeri stres dediğimiz kendini idame ettirme. İlk ruh halinde güzelleşiyorsun, gençleşiyorsun diğerinde her şeyi beklemeye alıp savaşa hazır halde bekliyorsun. Dünyada şu an herkes savaşa hazır bekliyor ve hiçbir şey yapmıyor. Bu yüzden vücudunu yenilemeye, keyif almaya vakit kalmıyor. Bu uygulamalar veya teknolojiler sonunda insanı sürekli streste tutarsa, ne kadar faydalı olduğunu düşünsek de, onlar da insanın iyi olma halini yok eden bir hal alacaktır. Bugün sosyal medyanın iyi olma halini yok etmesi gibi. Her aracı uygun şekilde kullanmak önemli. Her şey dozunda gereklidir. Teknolojide dozunda olmalı ilaç da, yemek de, ilişkiler de…