MÜCEVHER

Mücevherin feminist tarihçesi

Antik çağlardan bu yana kadınlık temalarıyla iç içe geçmiş mücevherler, feminist kültürü okurken önemli detaylara ev sahipliği yapıyor.

formal wear dress adult bride female person woman lady face evening dress

Milattan önce 2000’de Antik Mısır’da altın, 1400’de Antik Yunan’da boncuklarla başlayan ve modern periyoda dek her uygarlığın soylu ve güçlü figürlerinin hayatında önemli bir yer edinmiş olan mücevherler, gerçekten feminist bir tarihçeye sahip olabilir mi? Kuşkusuzdur ki mücevherin toplumda kadının yeri için önemli ayrı. Nihayetinde Marilyn Monroe’nun sözleriyle pırlantalar, bir kadının en yakın arkadaşıdır. Coco Chanel için bir kadının inciler dizilmiş bir ipe ihtiyacı vardır. Elizabeth Taylor’a göreyse her genç kadının hayatında bir pırlanta yer almalıdır. Öyleyse kadınlık ve mücevherler arasındaki bu derin bağı kuran nedir? Bunu, 2000 yıl önce Mısır’da ortaya çıktığı iddia edilen bir “Artık bekar değilim,” yüzüğünden ibaret görmek bir hata olacaktır. Çünkü mücevherin feminist arka planı önemli toplumsal değişimler ve özgürlük hareketleriyle dolu.

finger hand person dress evening dress formal wear face glove purple accessories

Mücadele arması

Mücevherlerin dünyamıza dahil olduğu antik çağlarda soylulardan olmayan kadının yeri sıklıkla domestik hayattı ve bununla mütekabil, kadınlar hem eşitlik hem de ifade özgürlüğünden mahrumdu. Kleopatra gibi nadir örnekler haricinde 1800’lere dek devam eden bu süreçte tarihin sayfalarına adını yazdıran bir figür, gelecekte deneyimlenecek mücevher-kadın özgürlüğü ilişkisinin müjdecilerinden biri olarak yorumlanabilir: 19. yüzyılda Paris’te yaşayan Cora Pearl, geniş mücevher koleksiyonuyla ünlüydü. Aşkın şehrinin fazlasıyla çapkın Pearl’ünün sahip olduğu bu koleksiyon, günümüzde olağan duyulsa da o dönem için bir kadının evli olmadığı halde finansal özgürlüğe sahip olabileceğinin temsili olarak önem arz ediyordu. Pearl’ün varlığı o dönem için feminist bir okumaya konu olmasa da kendisinden yüz yıl sonra Londra’da gerçekleşecek Süfrajet Hareketi bu kronolojiyi doğrulayacaktı. Kadınların oy verme hakkı dahil olmak üzere temel adalet arayışı olan Süfrajet Hareketi bugün, feminist mücevherler için bir kilometre taşı olarak görülüyor: Bu süreçte feminist değerlere inanan kadın ve erkekler protesto için birleşirken harekete dahil olan kadınların bizatihi tasarımları olan Süfrajet mücevherleri, değerli taşlar dünyasında bir reform niteliğindeydi. 1900’lere dek sosyal statü yahut medeni hal bildirimi için takılan mücevherler, Süfrajet’le beraber kadınların inandıkları değerleri ve özgürlük savaşlarını gösteren bir arma haline evirilmişti. Dönem mücevherlerinde karşılaşılan yeşil renk mücadeleye olan umudu, beyaz saflığı ve mor, onuru temsil ederken artık mücevher, kadınlar için bir kendini ifade etme yöntemiydi.

1930’lara gelindiğindeyse mücevher dünyası, feminist hareketle beraber ikinci bir dalgaya kapı aralamış oldu. Dünya Savaşı’nın ardından mücevher tasarımında çalışmaya başlayan kadınlar, modern tarihte belki de ilk kez finansal özgürlüğe bu yolla kavuşurken mücevher artık büyülü olduğu kadar politik de bir unsurdu. Kadınlar, artık mücevheri sadece kendilerini iyi ve güçlü hissettirdikleri için takıyorlardı ve bu feminizmin kendinden kuvvet alma yönüyle sımsıkı bir uyumluluk örneği olmuştu. The Ring of Truth – Myths of Sex and Jewelry kitabının yazarı Wendy Doniger bunu şöyle bir anti-tezle harmanlıyor: Mücevher kadını güçlendirdiği kadar tutsak da etmişti, çünkü nişan yüzükleri evli, mutlu, çocuklu büyük finaline bulunduğu atıfla feminist kazanımları silme kuvvetine sahipti. Ancak Doniger’ın yorumu, özellikle 2000’lerdeki dönüşümle optimizm kazanıyor, çünkü kadınların artık kendilerine mücevher satın alarak ifade özgürlüklerini doyasıya kullanmalarını gerçek bir feminist atılım olarak görüyor. Bu noktada çoğunluğun işaret ettiğiyse 2000’ler başının fenomen dizisi Sex and the City’de 21. yüzyılın özgür ve güçlü kadınını simgeleyen Samantha Jones karakteri oluyor. Sıklıkla kendine mücevher satın alarak bunu medeni halinden bağımsız, özgüvenle taşıyan Jones, kadınların her geçen gün edindiği feminist kazanımlara nokta atışı niteliğinde bir medya portresi oluşturarak Monroe’nun da sözlerini doğruluyor: Evet, pırlantalar sahiden bir kadının en yakın arkadaşı olabilir!

Yazı Tolga Rahmalaroğlu

Tags

Tavsiye edilen içerikler