Şehir hayatından uzakta: Miray Daner
Şehir hayatından, telaşından, kaosundan uzakta Miray Daner ile ortak bir hayalimiz var. Doğaya karışıyoruz!
Hepimizin şehrin kaosundan uzaklaşmaya ihtiyacı oluyor. Özellikle benim gibi İstanbul veya Londra gibi gürültüsü yüksek şehirlerde yaşıyorsanız. Sonsuz yeşilin, sonsuz mavinin, hapsolduğumuz teknolojik aletlerin yaydığı frekanstan uzak, korna sesinden arınmış yerlerin hayalini kuruyoruz. En metropol tutkunumuz bile! Ekim sayımızda biraz kendimize kaçalım, kendimizle kalalım, doğaya sığınalım istedik. Gürültüsüz, sakin, dingin, olabildiğince doğal, çabasız, bol yeşilli ve dinlendiren bir çekim düşledik ve bu çekimi doğa dostu duruşuyla bilinen Fransız kozmetik markası Yves Rocher’nin Türkiye temsilcisi, kapak kızımız Miray Daner ile gerçekleştirdik. Sonsuz yeşil hissiyatı veren biri Miray. Enerjisi duru ve zen. Gerginliği alınmış gibi. Şile’nin aşırı sıcak ama bir o kadar da rüzgarlı sahiline ve vazgeçilmez sakinleri arılara rağmen hem kendine hem de set ekibine telaşsız bir set anısı bırakıyor. Aslında doğada kendi gibi hissediyor. “Doğa ve hayvanlarla iç içe bir çocukluk geçirdim. Doğanın sihrini, onunla bütünleşmeyi, iyileşmeyi, yenilenmeyi küçük yaşlarda öğrendim.” Doğadan bahsederken büyük büyük annesinin öğretilerini anmadan da geçmiyor. “Ağaçtan bir dal mı alacaksın, dibine başka bir canlı için bir şey bırakmadan alma. Bir ormana girerken onu oluşturan tabiatla selamlaşmadan girme. Sıkıntılarını akan suya anlat. Ailemin bana aktardığı bu gelenekler benim için, bir inancın dışında doğayla bütünleşme, alma-verme dengesini koruma, sudan ağaca bitkiden tohuma bir mirası bozmadan, yok etmeden sonraki nesillere iletme bilincini oluşturdu. Doğa benim için özüme dönmeye ve yenilenmeye ihtiyaç duyduğumda kaçtığım en güvenli alan, dünyamda ‘huzur’ kelimesiyle eş değer.”
Ne zaman hayatındaki huzur dengesi sarsılsa, kaygı seviyesi tavan yapsa doğaya sığındığını söylüyor. “Öyle dönemlerde doğaya sığınmak her zaman güvende hissettiriyor ve ruhuma çok iyi geliyor. Özellikle de yoğun bir iş sürecinin ardından hem dinlenmek hem de özüme dönebilmek için yeşil ve maviyle iç içe olduğum, cırcır böcekleri, dalga ve rüzgar esintisinden başka ses olmayan, kendimle baş başa kaldığım, iki üç gün de olsa kaçıp yenilendiğim birkaç yerim var.”
Ailesi; ablası ve kendisinin doğayla iç içe büyüyebilmesi için İstanbul’un merkezine uzak bir sahil ilçesinde yaşamayı seçmiş. 8-9 yaşına kadar doğanın kucağında büyümüş Miray. “Çocukluğum ağaca tırmanarak, çalı çırpı çizikleri içinde geçti. Çamur banyosu yapıp eve sadece gözlerimin görünür şekilde geldiği zamanları gülümseyerek hatırlıyorum. Çocukken en sevdiğim şey inmesi benim için ürkütücü olsa da ağaca çıkıp meyve yemekti. Bir de büyüdüğümde Aborijinlerle yaşamak gibi bir hayalim vardı. ‘Bir Çift Yürek’ kitabını okumuş yaşamlarına, doğal ahenklerine hayran olmuş ve haklarında yazılan her şeyi araştırmıştım. Hala da doğayla büyük bir uyum içinde yaşayan topluluklara, kabilelere hayranlık duyuyorum.”
Miray’ın dediği gibi doğa uyum demek. Ne yazık ki hayattaki tüm renkleri, farklılıkları kutlamamız gerekirken, dünya üzerinde yarattığımız tahribat uyumdan çok uyumsuzluğumuzu gösteriyor. Başta doğayı, sonra kendimizi tüketmekten ne zaman vazgeçeceğiz, diye soruyorum.
“Günlük hayatta yapabileceğimiz küçük değişiklikler, atabileceğimiz bazı küçük adımlar çevreyi koruma konusunda büyük etkiler yaratabiliyor. Birçok ülkede ve Türkiye’de yaşanan yangınlar, seller, artan sıcaklıklar, küresel iklim değişiklikleri ve denizlerin kirlenmesi ile nesli tükenmekte olan canlıların önlenemez artışı gibi durumlar çevremizi her zamankinden fazla korumamız, sahip çıkmamız gerektiğini gösteriyor. Doğayı korumanın insanlığı korumak olduğu bilinciyle her birey üstüne düşeni yaparsa toplumsal bir bilinç ve fark yaratılacaktır. Doğayı tüketmekten vazgeçmezsek tükenmemiz kaçınılmaz.”
Tespitlerine yüzde 100 katılıyorum. Zira günden güne tükete tükete tükeniyoruz. Diğer yandan doğayı takip edip dinlediğimizde bile evrenin ne kadar kusursuz çalıştığını idrak ediyoruz aslında. Bir öğreti olarak ele aldığımızda, daha sabırlı, daha bilinçli, daha engin olabilmek için tabiatı doğru okumak kafi. “Kusursuz bir yaşam döngüsüdür doğa. Her şey birbiriyle inanılmaz bir uyum içinde, zıtlık dediğimiz şeylerde bile bir birlik var. Her şey olması gerektiği zamanda müthiş bir ahenk içinde oluyor. Mesela ağaçlar zamanı geldiğinde çiçek açıyor, zamanı geldiğinde çiçek döküyor ve yeniden açıyor. Büyülü bir akış bu ve sadece teslim olanlar akışta kalmayı öğreniyor.”
“Eğer kendine ve karşındakine saygı ve sevgin varsa aşkın doğal akış dengesini kolay kolay bozamazsın. Kişisel alanlara gerekli özen ve saygı varsa ilişkiler daha sağlıklı ilerliyor. İlişki yaşamaya başladığın kişiyi değiştirmeye ya da kendi istediğin kalıba sokmaya çalıştığında ise denge bozuluyor. ‘O’ olduğu için ilişkiye başladığın insandan yeni bir kişi yaratma girişimi aşkın doğasına aykırı zaten.”
Teslim olsak da olmasak da zor olan bir mevzu var; ilişkiler, bilhassa duygusal ilişkiler. İlişkilere dair ortak kanımız her şeyin yapaylaşması; hatta o kadar yapaylaştı ki aşkı doğal akışını bozmadan koruyabilmek ne mümkün. “Eğer kendine ve karşındakine saygı ve sevgin varsa aşkın doğal akış dengesini kolay kolay bozamazsın. Kişisel alanlara gerekli özen ve saygı varsa ilişkiler daha sağlıklı ilerliyor. İlişki yaşamaya başladığın kişiyi değiştirmeye ya da kendi istediğin kalıba sokmaya çalıştığında ise denge bozuluyor. ‘O› olduğu için ilişkiye başladığın insandan yeni bir kişi yaratma girişimi aşkın doğasına aykırı zaten.”
Instagram gibi filtreleşmiş güzellik normları dayatan platformlardan etkilenip kendi doğallığından uzaklaşan gençlerin aykırılığına da geliyor söz. “Güzellik algısı tarih boyunca sürekli değişkenlik göstermiş ve değişmeye de devam edecek. Filtreleşmiş güzellik normlarına kapılmaya başlandığında değişime dışarıdan değil içeriden başlamalı. Farklılıklarımız bizi en özel kılan yanlarımız. Farklı bulduğumuz her özelliğimizi sevmeliyiz. Kendini her haliyle seven, güzel hisseden insanların filtreye ihtiyacı yok. Onlar her daim ışıl ışıl parlıyor.”
Genç bir oyuncu olarak kariyeriyle alakalı parlayan hayallerinin olduğu da gözlerinden okunuyor Miray’ın. Haliyle soruyorum. “Sırada neler var?” “Hayatta işim de dahil olmak üzere yaptığım her şeyde acele etmeden; geçtiğim her yolun, tanıdığım her insanın, katıldığım her yolculuğun tadını çıkarmak, her daim keyif almayı sürdürebilmek ve sağlam adımlarla ilerlemek istiyorum. Yves Rocher ile üzerinde çalıştığımız kampanya filmi yakında yayınlanacak. Zeki Demirkubuz ile çektiğimiz Hayat filmimiz tarihi tam olarak netleşmemiş olsa da bu sene izleyici karşısına çıkacak. Çok yakında Netflix için çekmiş olduğumuz Kuş Uçuşu’nun ikinci sezon çekimlerine başlayacağız. Tüm mental yoğunluğum yeni sezonumuza endeksli. Sonrası benim için de sürpriz olacak.”
Biraz da kendinden anlatsın istiyorum. Zorluklarını, bilinmeyenlerini. Kendisiyle alakalı değiştirmek istediği ama değiştiremediği bir yanı var mı? Çabuk öfkelenir mi? Kin tutar mı? Aceleci mi? Sabırlı mı? “Kendime karşı hep çok dürüst davranırım, bazen fazlaca eleştiririm. Bu eleştiri mekanizması benim yanlış dediğim yönlerimi kabul edip törpülememe olanak sağlıyor. Mesela eskiden çabuk öfkelenirdim, şimdi oldukça sakin bir yapıya sahibim. Kin tutmam, aceleci değilimdir ve çok sabırlıyımdır. Zamanı etkili kullanıp verimli programlayamıyorum, bu değiştirmeye çalıştığım bir yönüm çünkü kendimi gün içinde sürekli bir yerlere koştururken bulabiliyorum. Bir de ‘hayır” demeyi kendime öğretmeye, hayatıma sokmaya çalışıyorum. Doğrudan o an istemediğim bir şeyi reddetmek karşımdakini kırabilme ihtimali doğurabileceğinden bazen çok da istemediğim şeyleri gönülsüzce yapmama sebep oluyor, bu da beni mutsuz edebiliyor.”
Yine genç bir oyuncu olarak, ülkemizdeki karamsar iklim de çoğu genci üzdüğü gibi Miray’ı da endişelendiriyor. “Genç bir kadın olarak içerisinde bulunduğumuz eşitsiz alan, maruz kaldığımız sansür ve özgürlük kısıtlayan söylemlerden ötürü kaygılanıyor musun?”
“Kaygılanmaz mıyım? Tabii ki kaygılanıyorum. Sanata uygulanan örtülü ve açık sansürler, hak ve özgürlükler için mücadele etmek zorunda oluşumuz, doğayı, çocuğu, kadını korumak için mücadele veriyor oluşumuz ve daha birçok şey... Karamsarlığım zaman zaman çok artıyor. Cumhuriyet ve demokrasi kavramlarına yakışmayan olayların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz maalesef. Kaygım çoğu zaman kontrol edilemez ölçüde artsa bile hayattaki yolculuğumda doğru olduğuna inandığım eşitlik adımlarımı atmaktan hiç bir zaman vazgeçmeyeceğim.”
Doğayı bile teknolojik yapay cihazlardan öğrenen, tanıyan nesillerin gelmesi yakındır. “Geleceğe dair nasıl hissediyorsun? Sence gelecek bir ütopya mı yoksa teknolojik bir distopya mı?”
“George Orwell’ın 1984 romanındaki distopik dünyanın bir içinde bir dışındaymışız gibi hissettiğim durumlarla sık karşılaşır oldum. Teknoloji iyi ve doğru kullanılmazsa onun esiri olacağız
gibi görünüyor. Doğamızı bu hızda tüketmeye devam edersek, doğayı yapay cihazlardan öğrenen nesillerin yaşayacağı teknolojik distopyaya yüzyıllar içinde varabiliriz. Dünya çok renksiz, ruhsuz ve bomboş bir gezegen olurdu. Düşüncesi bile korkunç.”
Günümüzün en önemli konu başlıklarından biri sürdürülebilirlik. “Sence hayatlarımızı, düşüncelerimizi, duygularımızı nasıl sürdürülebilir kılacağız? Üstelik her şey sürdürülemeyecek bir hal almışken. Aşk bile!”
“Doğayı rehber kabul edeceğiz. Sürdürülebilirlik aynı zamanda aktarım demektir. Aktaracak bir şeyi olmayanın sürdürülebilir olması mümkün mü? Tüketim toplumu olmaktan uzaklaşıp üretim toplumu olmayı benimsemeliyiz. Tükettiğimiz kadarını ortaya koyar, hayatta dengeyi sağlarsak, aşk bile sürdürülebilir hale gelir belki de.”
“Doğadan ilham alacağız bence. Doğayı rehber kabul edeceğiz. Sürdürülebilirlik aynı zamanda aktarım demek. Aktaracak bir şeyi olmayanın sürdürülebilir olması mümkün mü? Tüketim toplumu olmaktan uzaklaşıp üretim toplumu olmayı benimsemeliyiz. Tükettiğimiz kadarını ortaya koyar hayatta dengeyi sağlarsak, aşk bile sürdürülebilir hale gelir belki de.”
Doğadan esinlenerek doğal kalabilmek, doğal olmak da günümüz ilişkilerinin kanayan yarası bence. Özellikle dijital mecralar aracılığıyla maskeli hayatlara hapsolmaya başladık. Doğaya, yani öze dönüş nasıl gerçekleşecek sorusunun cevabını da birlikte arıyoruz.
“Günümüzde sosyal medyanın da büyük etkisiyle iyice benimsenmiş ve kimi zaman zorunluluk gibi hissettirebilen bir güzellik algısı mevcut, her çağda olduğu gibi. Aynı olmak zorunda değiliz; hepimiz farklılıklarımızla, algılara uymayan yönlerimizle zaten çok özeliz bence, önce bunu benimsemek gerekiyor. Özünde herkes kendini iyi hissetmek ister ama ‘güzel olmak’ bir algıya uyarak, fiziki görünümünü belli bir kalıpla sınırlayarak değil doğrudan ‘güzel hissetmek’ ile alakalı diye düşünürüm her zaman.
Kalıplaşmış algıları yıkmak sadece domino etkisi ile mümkün, bir kişinin bilinçlenmesi etrafındaki bir sürü kişiye sirayet ediyor. Farklılıklarımızı ‘kusur’ değil ‘özellik’ diye adlandırırsak, öze dönüş yolculuğuna büyük bir adımla başlayabiliriz.”
Çekim boyunca su gibi bir Miray var karşımızda! Bunu laf olsun, iltifat olsun diye söylemiyorum. Gerçekten muhteşem bir doğal güzelliğin var. “Çok teşekkür ederim, İnan. Cildime ve kendime özen göstermeye çalışıyorum. Cilt bakımı ve makyaj malzemelerimde hep doğal içerikli ürünler kullanmayı tercih ediyorum. Gün sonunda cildimi güzelce temizleyip nemlendiriyorum ve tabii ki bol bol su tüketiyorum.”
Bir de cilt bakımı rutininde vazgeçemediği Yves Rocher ürünleri var tabii. “Cilt tipim karma olduğu için iş birliği yaptığımız serinin kömür maskesi favori ürünüm! Güne yine Pure Menthe serisinde yer alan gözenekleri derinlemesine arındıran yüz yıkama jeli ile başlıyorum, ardından yağ dengeleyici ve arındırıcı temizleme suyu ve nemlendirici ile devam ediyorum. Siyah nokta karşıtı kömür maskeyi ise haftada 1 ya da 2 kere uyguluyorum. Özellikle vücut bakımı için bayılarak kullandığım Monoi yağını da söylemeden geçemeyeceğim.”
Marka yüzü olduğu Yves Rocher’yi “Doğa, insanlığın geleceğidir’ mottosu ile kurulmuş, hayvanları, doğayı, insanlığı, geleceğimizi düşünen birçok sosyal sorumluluk projesine imza atmış bir marka. Yaşadığımız topluma, gezegene hissettiğimiz sorumluluk ve duyarlı oluşumuz bizi buluşturan en önemli ortak noktalardan biri düşünüyorum” diye özetliyor ve bu iş birliği hakkında “Yollarımız çok daha önce kesişti aslında, gerçekten uzun süredir çok güvenle kullandığım, gönül rahatlığıyla tavsiye ettiğim bir markaydı. Doğal içerikli ürünleri, sürdürülebilir ambalajları ve doğa dostu tavrıyla kendimi her ihtiyacımda Yves Rocher raflarında buluyorken, birlikte bir yolculuğa çıkma teklifi geldiğinde hiç düşünmeden büyük bir heyecanla kabul ettim” diyor.
Güzelliğin gelip geçici bir olgu olduğunun farkında Miray. Yaşlanmaktan korkmadığının ama sağlıklı yaşlanmak istediğinin altını çiziyor. “Bir gün yaşlanacak olma düşüncesi kulağa hoş gelmese de yaşam döngüsünde bundan kaçış yok, kabul edelim. Sağlıklı yaşlanmak benim için yeterli. Bunu, genetik faktörlerin yanı sıra cildimize ve kendimize iyi bakarak mümkün kılabiliriz. Güzel yaş almak; Yves Rocher kullanmak için bir sebep daha” diyor gülerek.
“Daha çevre dostu ve sürdürülebilir yaşamak için kuralların var mı?” İlham olabilmesi adına paylaşmasını rica ediyorum. “Elimdeki hiçbir şeyi kesinlikle yere atmam. Maalesef hala, dışarıda geçirdiğimiz kısa zaman diliminde bile, elindeki çöpü umursamadan yere atan birçok insan gördüğüm için bununla başlamak istedim. Çöpümü atacak bir konteyner bulamadıysam çantamda eve getirip öyle atarım. Sadece kendi çöpümü değil çevrede gördüğüm atıkları da çöpe atarım. Kağıt tüketimini azaltmak adına, fatura yerine elektronik fatura tercih ediyorum. Evdeki atıkların dönüştürülebilir olanlarını ayrıştırarak atmaya özen gösteriyorum. Sürdürülebilir ambalajlı, doğaya ve çevreye duyarlı ürünler tercih etmeye çalışıyorum, su ve elektrik tüketimimi minimum seviyede tutuyorum.”
Şile’de yavaş yavaş gün batmış, rüzgarın şiddeti artmış ve arılar bile kendi dünyasına çekilmişken röportajı bir hayalle bitirelim istiyorum. “Doğadan ilham aldığın bir kutlama hayal et. Neredeyiz, mottomuz ne ve kimlerle kutluyoruz?”
“El değmemiş bir ormandayız. Mottomuz: Doğaya karış! Doğaya, canlılara, kısacası evrene saygılı ve uyum içinde yaşayan herkesle birlikte büyük bir kutlama olsun.”
“Farklılıklarımız bizi en özel kılan yanlarımız. Farklı bulduğumuz her özelliğimizi, kendimizi her halimizle sevmeliyiz. Kendini seven, güzel hisseden insanların filtreye ihtiyacı yok. Onlar her daim ışıl ışıl parlıyor. ”
Yayın Koordinatörü: @meltemaydin_ofc
Yayın Direktörü, Moda Direktörü ve Röportaj: @inankirdemir
Fotoğraf: @korayparlak
Stil Direktörü: @ipek_ersoy
Saç: @ibrahimzengin
Makyaj: @yagizyoldas
Moda Asistanı: @ecealtun_
Fotoğraf Asistanı: @asiktoprak
Çekim ve röportaj L'Officiel Türkiye 2022 Ekim sayısına aittir.