Esra Bilgiç ile yaşamı, yaşamayı ve kendimizi kutluyoruz!
Esra Bilgiç ile Shangri-La Bosphorus’ta hayali bir partiye hazırlanıyoruz. Yaşamı, yaşamayı ve en başta kendimizi kutluyoruz. Siz de davetlisiniz!
Çekimde kutlamaya hazır olan ama aslında hazırlığı bitmemiş bir kadının hikayesini anlatıyoruz. Hal böyle olunca Bilgiç’in hazırlık sürecinin nasıl geçtiğini öğrenmek istiyorum. Bu hayata hazırlık, işe hazırlık, hayallere hazırlık veya bir davete hazırlık olabilir… “Nereye hazırlanmak istiyorsan” diyorum.
“Planlı ve programlıyım. Sürprizleri çok sevmiyorum. Bir yere hazırlanmak, o hazırlığı özenle yapmak benim için çok keyif verici. Bir davete katılacaksam en geç bir gün öncesinden her detay zihnimde nettir. Saçımdan giyeceğim çoraba kadar… Çekimin hikayesi beni büyüledi. Sevgili İpek (Ersoy), Erdi (Doğan) ve seninle, hazırlığını bitirmek istemeyen çünkü bu hazırlıktan çok keyif alan bir kadının hikayesini anlatmaya çalıştık.”
Hazırlığımızı tamamlayıp hayalini kurduğumuz partiye gittiğimizi farz ediyoruz. Bu partiyi kusursuz kılacak şey ne diye soruyorum. “Kusursuz bir partinin olmazsa olması mükemmel bir çalma listesidir. Müzik her şeyi güzelleştirir. Bir parti kusursuz ise müzik kusursuz olduğundandır.”
Kusursuz bir partinin formülünü verdik. Aşk için de kusursuz bir formül aramaya başladığımız noktada tuhaf bir gerçekle yüzleşiyoruz. Her şeye bu denli kolay ulaşmak ve tüketmek aşkın öz değerinden çalıyor. Anlayacağınız başlamadan kusurlu bir hal alıyor aşk.
“Çok güzel söyledin. Bir şeye bu kadar kolay ulaşıyor olmak ve çabucak tüketmek aşkın özüyle çelişiyor sanki. Romanlarda okuduğumuz, filmlerde izlediğimiz aşk zor olsa da sonsuza kadar sürüyor. Bunun tek sebebi teknoloji mi bilemiyorum ama artık aşkın günümüz tanımını kabul etmek bizim için bazı şeyleri daha kolaylaştıracaktır. Bence bu tamamen insanların aşkı nasıl yaşadığı, ilişkisinden ne beklediğiyle alakalı.”
Kabul etmek konusunda kendi gönül ve akıl dengesini gayet iyi kurmuş Bilgiç. Hayata da kendine de kalbine de son derece ölçülü ama sahici yaklaşıyor. Aşk konusunda da öyle. “Kalbim ve mantığım birbirinden bağımsız hareket etmiyor. İkisinin birbirine zıt seçimler yapacağına inanmıyorum” diyor kendinden emin bir şekilde. Bu emniyetin kaynağı da kendini iyi tanımaktan, bilmekten geçiyor.
"Bir şeye bu kadar kolay ulaşıyor olmak ve çabucak tüketmek aşkın özüyle çelişiyor sanki. Romanlarda okuduğumuz, filmlerde izlediğimiz aşk zor olsa da sonsuza kadar sürüyor. Bunun tek sebebi teknoloji mi bilemiyorum ama artık aşkın günümüz tanımını kabul etmek bizim için bazı şeyleri daha kolaylaştıracaktır. Bence bu tamamen insanların aşkı nasıl yaşadığı, ilişkisinden ne beklediğiyle alakalı.”
Samimi olduğu kadar mesafeli Bilgiç. Şöhretini ve flaş ışıklarının ve spotların altında yaşamasını da olgunluğundan gelen ölçülü ve özenli duruş ile süzüyor. Sosyal medyasına dahi yansıyor bu duruş. “Eğer sosyal medya ile aranızda doğru mesafe varsa insanlar sizin paylaştığınız kadarını görecektir. Ben de bunu yapmayı deniyorum. Şimdiye kadar hiçbir rahatsızlık yaşamadım. İnsanların gözlerinin üstünüzde olması elbette zor bir durum. Birçok insana örnek olurken düşüncelerinizi, hayatınızı paylaşırken fazlasıyla özenli olmanız gerekiyor. Ben zaten hayatıma dair çok özenli bir insanım, bu meseleler için ayrıca özenli davranıyorum.”
Sohbete ve çekime dalıp giderken hava çoktan kararmış. Otel suite’inin Boğaz’a nazır balkonunda çekeceğimiz son kareleri üşümesin diye üzerine atıp ısınması için verdiğimiz beyaz yorgan ile alıyoruz. Boğaz’ın tılsımlı manzarasından aldığım ilhamla şu sıralar kendisini nelerin beslediğini soruyorum. Başrolde olduğu Kanunsuz Topraklar dizisi için sıkça o dönemi araştırdığını ve haliyle 1920’lerden 1950’ye kadar dönemin aktrislerinin kostümlerinden, saçlarından ve makyajlarından ilham aldığını söylüyor. O döneme ait filmleri de almış radarına. “Bir oyuncu olarak Audrey Hepburn her zaman için ilham kaynağım. Yazarlardan ise Dostoyevski. Kitaplarında sevdiğim yerler hep işaretlidir. Açıp açıp okurum. Okuduğum oyunları da yeniden okuyorum. William Shakespeare, Henrik Ibsen, Goethe, Ezra Pound, Bertolt Brecht, Oğuz Atay, Edip Cansever, Attila İlhan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu da son zamanlarda okuduğum yazarlar.”
Çekim boyunca hayali bir partiye hazırlandık. Ama nasıl bir parti olacağı konusunda ucu açık bıraktık. Son olarak Bilgiç’ten kendi hayali partisini tasvir etmesini rica ediyorum. “Uzun süredir hayalini kurduğum partiyi organize edelim o zaman! Ege’nin güzel koylarından birine demirlemiş bir tekne hayal ediyorum. Bir yaz akşamındayız. Hafif rüzgar esiyor. Çok sevdiğim insanlar, dostlarım, çalışma arkadaşlarım yanımda… Gün doğumuna kadar sohbet ediyoruz, dans ediyoruz.”